Özür dilerim, gereksizdi. Üzgün olmak için bir sebep yok. | Open Subtitles | آسف ، إنّه غير عقلاني لا يوجد سبب لتكون حزيناً |
Bu eşli sistemin sınıfın dışına taşınmaması için bir sebep yok. | TED | لا يوجد سبب لترك تعليم الانداد لبعضهم خارج فصول الدراسة |
Beni affetmesi için bir sebep yok hem de hiç yok | Open Subtitles | ليس هناك سبب يجبرها ان تغفر لي. اي سبب على الاطلاق. |
Başkası gibi davranmak için bir sebep yok, John Sheppard. | Open Subtitles | ليس هناك سبب لأن نكون على خلاف يا جون شيبرد |
Bak, burada yaşamana izin verilmemesi için hiç bir sebep yok. | Open Subtitles | لايوجد سبب حول لم لاينبغي عليك العيش خارج القاعدة , خصوصاً أنك لم تعد تحمل المتكافل |
Biliyorum. Şimdilik vaskülit olduğunu düşünmem için bir sebep yok. | Open Subtitles | نعم، أعلم ليس لدي سبب لأفكر في التهاب الأوعية |
Yarın Amerika'daki her sınıfta bunun olmaması için bir sebep yok. | TED | لا يوجد سبب لعدم حدوث هذا الشئ في كل فصول الدراسة في أمريكا يوم غدا |
Aslında bu şekilde yaşamına devam etmemen için bir sebep yok. | Open Subtitles | أتعرفى لا يوجد سبب فى ان لا تستمرى فى العيش بالطريقه التى انتى فيها |
Hayır, fakat taşıyıcıları başka yere nakletmeleri için hiç bir sebep yok. | Open Subtitles | لا , سيدى . لكن لا يوجد سبب منطقى للاميريكيين لكى يحركوا حاملاتهم |
Tatlım lütfen. Bundan utanman için bir sebep yok ki. | Open Subtitles | -عزيزتي، لو سمحتِ، لا يوجد سبب مطلقا لتخجلي بهذا الشّأن.. |
Kendini aptal gibi hissetmen için bir sebep yok. Bir anlamı yoktu diyorum. | Open Subtitles | لا يوجد سبب لتشعرى بالغباء ما حدث لا يعنى أى شىء |
- Bunu ciddiye almak için bir sebep yok, değil mi? | Open Subtitles | ليس هناك سبب يدفعنا لنأخذ هذا على محمل الجدية ، صحيح؟ |
Ama emin olana kadar Cate'e söylemeni gerektirecek bir sebep yok. | Open Subtitles | لكن ليس هناك سبب لي تقول أي شيء لكيت حتى نتأكد |
Çizgi ve grafik romanları, K-12 eğitiminden uzak tutmak için mantıklı bir sebep yok. | TED | ليس هناك سبب لجعل القصص والروايات المصورة خارج التعليم من الروضة للثانوية. |
O halde, burada olduğumu öğreneceklerini düşünmek için bir sebep yok. | Open Subtitles | إذن، ليس هناك سبب أبدا للإعتقاد بأنهما سيكتشفان أمري |
Buraya başrahip için geldik. O da ölmüş. Kalmamız için bir sebep yok. | Open Subtitles | أتينا هنا ، من أجل رئيس الدير ، وقد مات و لايوجد سبب لبقائنا هنا. |
Biliyorum. Şimdilik vaskülit olduğunu düşünmem için bir sebep yok. | Open Subtitles | نعم، أعلم، ليس لدي سبب لأفكر في التهاب الأوعية |
Asıl amaç fidye değilse kızı hayatta tutmaları için bir sebep yok. | Open Subtitles | إذا كانت الفدية مجرد إلهاء... إذن فلا داعي لإبقائها على قيد الحياة. |
Bak, sen benim çocuğum değilsin, yani bunu söylemem için bir sebep yok ama senfoni orkestrası konserlerine sevsem de sevmesem de bayağı bir gidiyorum ve senin yetenekli olduğuna eminim. | Open Subtitles | أتدرين، أنتِ لستِ ابنتي، لذا ليس هناك داعٍ لقول هذا لكني أذهب للسمفونية كثيرًا، سواءً أعجبتني أم لا، وأنا على يقين بأنكِ موهوبة. |
Buna inanmak istemeyebilirsin ama yalan söylemek için bir sebep yok: Arabadan, plastik oyuncaklardan nefret ederdim, arkadaşlarını sevmezdim, daha da kötüsü | TED | أنت لا تريد أن تصدق هذا، ولكن ليست لدي أية أسباب تدفعني لأكذب: كرهت السيارة، وكرهت الألعاب المطاطية، لم أعجب بأصدقائك، والأسوأ، أقاربك. |
Inanmak için bir sebep yok o bir olumsuz tepki geçiriyor ilaç Onu veren oldum . | Open Subtitles | ليس هناك أي سبب لنظن أن هذه ردة فعل عكسية للدواء الذي أخذته |
Biliyor musun Chilli, düşünüyordum. Bunu sadece sen ve ben, aramızda halletmememiz için bir sebep yok. | Open Subtitles | أتعلم يا (تشيلي)، كنتُ أفكر، ليس هُناك سبب يمنعنا من الذهاب معاً. |
Endişelenmesi için bir sebep yok. | Open Subtitles | لا يوجد لديه سبب ليقلق بخصوص شئ لا ينبغي عليه القلق بشأنه |
Normal hayatına devam etmemen için de bir sebep yok. | Open Subtitles | لا يوجد أي سبب لا يجعلك تعيش حياة غير طبيعية |
Artık işimize yaramadığına göre Jack, aileni hayatta tutmamız için bir sebep yok. | Open Subtitles | فأنت لم تعد تهمنا يا "جاك" لا يوجد سبب لبقاء عائلتك على قيد الحياه |
Tekrar böyle olmaması için hiç bir sebep yok. | Open Subtitles | لا يوجد سبب يمنعنا من ان نصبح هكذا مرة أخرى |