Sadece senin, bir yalanın parçasıymışsın gibi hissetmeni istemedim. | Open Subtitles | أنا فقط لم أريدكِ أن تشعري بأنكِ جزء من كذبة |
En korkunç tarafı, belli bir hayat tarzı yaşamaya o kadar kararlıydın ki bunu bir yalanın etrafında kurmaya hazırdın. | Open Subtitles | الشيء الأكثر فظاعة هو أنك كنت مصممة لتحصلي على هذا النوع من الحياة . و التي كنت مستعدة لتبنيها من كذبة |
Küçük beyaz bir yalanın nasıl iyi olabileceğini gördün mü? | Open Subtitles | هل ترى كيف يمكن أن تكون كذبة بيضاء صغيرة جيدة؟ |
Hayatımda istediğim tek şey polis olmaktı ve bu şehir için iyi şeyler yapabileceksem ufak bir yalanın ne zararı var? | Open Subtitles | وما شأن كذبة بيضاء طالما ستمكنني إفادة هذه المدينة؟ |
Margaret, yaratılmasına yardım ettiği bir yalanın içinde sıkışıp kalmıştı. | Open Subtitles | مارغريت كانت محبوسة في كذبة شاركت بتأليفها |
Gerçeğin bizi özgür bırakacağını düşünmüştüm ama şimdi daha büyük bir yalanın içinde hapsoldum. | Open Subtitles | اعتقدت بحق أن الحقيقة ستحررنا لكني الآن عالقة في كذبة أكبر |
Ama bu sadece daha büyük bir yalanın parçasıydı, değil mi? | Open Subtitles | بالطبع، كان هذا جزء من كذبة أكبر، صحيح ؟ |
Ben ölüyorken küçük, beyaz bir yalanın, iş arkadaşları arasında pek de önemli olmadığını farkettin. | Open Subtitles | عندما كنتُ أموت... أدركتِ أنّ كذبة بيضاء صغيرة بين زملاء العمل لم تكن بالحدث الجلل |
İnsanlar genellikle bir yalanın içinde yaşamaktan mutlu olmuşlardır. | Open Subtitles | الناس غالباً كانوا سعداء بالعيش في كذبة |
Hepimiz kocaman bir yalanın içinde yaşıyoruz. | Open Subtitles | نحن نعيش كلنا في كذبة كبيرة |
Bob, döndüğünden beri bir yalanın içinde yaşadığını düşünüyordu. | Open Subtitles | إعتقد (بوب) بأنه يعيش في كذبة عند عودته هنا |