Batılı bir bakış açısından işler biraz düzeliyor. | Open Subtitles | من المنظور الغربي يبدو أن الأمور تتحسن قليلاً |
Benim back hand'im hızla düzeliyor ama senin servis konusunda hala sorunların var. | Open Subtitles | ضربتي بظهر المضرب تتحسن بشكل كبير لكنك لازلت تواجه مشاكل في الإرسال |
Avukatım davanın düşebileceğini söylüyor yani sanırım işler düzeliyor. | Open Subtitles | يَقُولُ المحامي التهمَ قَدْ تسقَطُ أذن، أعتقد أن الأمور تتحسن |
Zor bir karar. Dokusu düzeliyor, ama birden tersine dönebilir. | Open Subtitles | ذلك إحراج قاسٍ, أعني أن الزرع الجلدي مازال يتحسن, لكن.. |
Çoğu çocuk bir noktada bunu yaşar. düzeliyor ileride. | Open Subtitles | معظم الأطفال في مرحلة ما يتحسّن الأمر بشكل أفضل |
Yeni Kraliçe geldiğinden beri Kral'ın sağlığı düzeliyor. | Open Subtitles | منذ تثبيت الملكة الجديدة، وقد تحسنت صحة الملك. |
Bir is doğru yapilmis. isler düzeliyor gibi. | Open Subtitles | عملية واحدة تمت بالشكل الصحيح، الأوضاع في تحسّن |
Hayati değerleri düzeliyor. | Open Subtitles | الوظائف الحيوية تستقر |
Yaşamsal değerleri düzeliyor. | Open Subtitles | حالته تستقرّ. |
Yavaş yavaş düzeliyor zannettim ama öyle olmadı. | Open Subtitles | و قالوا أن حالته ستتحسّن بعد فترة و لكن لم تتحسن حالته |
Aramız düzeliyor gibiydi. | Open Subtitles | لا ادري ولكني ظننت ان الامور بدات تتحسن من جديد |
Sağlığım düzeliyor ama henüz yeterince iyi değilim. | Open Subtitles | صحتي تتحسن باطراد لكنني لم أتحسن بالقدر الكافي بعد. |
Ekim 1943. İşler biraz düzeliyor. | Open Subtitles | أكتوبر 1943 بدأت الأحوال تتحسن |
Vital bulguları düzeliyor. Durumu iyiye gidiyor. | Open Subtitles | مؤشراته الحيوية تتحسن انه يستقر |
- Sonra düzeliyor mu? | Open Subtitles | ربما هى تتحسن بعد هذا لا أدري |
Her şey yoluna girer Harvey. Zor günler olduğunu biliyorum ama işler düzeliyor. | Open Subtitles | سيكون الوضع على ما يرام، أعلم أن الأمور صعبة هنا لكن العمل يتحسن |
Nihayet hava düzeliyor gibi, bir iki gün içinde başlayacağımızı sanıyorum. | Open Subtitles | أخيراً، يبدوا ان الطقس يتحسن إذاً، هل انتم مستعدون للقيام بالأمر في الأيام القليلة القادمة |
- Hava düzeliyor dedim. | Open Subtitles | - I said the weather's getting better. ـ عفوا؟ ـ لقد قلت أن الجو يتحسن |
Demek ki gerçekten düzeliyor. | Open Subtitles | ممّا يعني أنّه يتحسّن فعلياً |
Sahi mi? Ben işler düzeliyor sanıyordum. Her şey bozuk ve yetersiz. | Open Subtitles | حقيقى , ظننت ان الامور تحسنت - كل شئ اصبح فاسد و غير كفأ - |
Kısa süre sonra hava düzeliyor ve Barrie bir kez daha çadıra geri dönüyor. | Open Subtitles | تحسّن الطقس سريعاً، وعاد "باري" مجدداً للمخبأ. |
Hep düzeliyor. | Open Subtitles | دائمأَ تستقر |
Ama unutmuşum, sen tam da her şey düzeliyor dediğim an halıyı ayağımın altından çekmeye bayılıyorsun. | Open Subtitles | و لكنى نسيت من جديد أنك الشخص الذى يتلذذ بتمزيق الأوصال بمجرد أن أشعر و كأن الأمور ستتحسن نوعاً ما |