Cevap değil ve değil, çünkü hikâyenin sadece bir kısmı. | TED | إنه ليس الحل، وليس كذلك لأنه جزء فقط من القصة. |
Bu iyi bir şey değil ve verimsiz yanmadan kaynaklanıyor, yanmanın kendisinden değil. | TED | إنه ليس شئ جيد، وأنه من الإحتراق غير الفعال، وليس من الإحتراق نفسه. |
Yemekler reklamlardaki gibi değil ve yastığımda da nane şekeri yoktu. | Open Subtitles | الطعام ليس كما يظهر في الاعلانات وليس هناك نعناع في مخدتي |
Sen, uh, eldivenlerini giymemişsin, parmakların tetikte değil, ve namluda mermi de yok. | Open Subtitles | لا ترتدي القفازات وأصابعك ليست على الضاغط ولا يوجد رصاص في مشط الذخيرة |
Hiç komik değil. Ve biz telsizde konuşurken sen ses çıkaramazsın. Otur oraya. | Open Subtitles | هذا ليس مضحكاً ولا تتحدث بينما نحن نتحدث بالراديو ، والآن اجلس بالخلف |
Defalarca söylediğim gibi, o karşıma almaktansa kullanmayı tercih ettiğim kılıç ama imanlı biri değil ve asla olmayacak. | Open Subtitles | لقد قلتُ مرات عديدة بسيفه سيكون مُفضلاً بدلا من وجهه لكنه ليس إلهاً ولن يكون أبدا |
Carol benim annem, ama Henry benim babam değil ve hiç olmadı. | Open Subtitles | كارول والدتي، لكن هنري ليس والدي وأبدا كان. |
öncelikle,o bir tayt, küloylu çorap değil, ve kostümün bir parçası. | Open Subtitles | هذا فيزون ، وليس بنطال داخلي ضيق وهو جزء من زيّك |
Tezkerem üzerimde değil ve rüşvet verecek param da yok. | Open Subtitles | لم يكن لديك تصريح لي وليس لدي أي أموال الرشوة. |
Eğer minnettar iseniz, yeterlilik duygusuyla hareket edersiniz, kıtlık duygusuyla değil, ve o zaman paylaşmak istersiniz. | TED | إن كنت شاكرا، ستعيش بمعنى الاكتفاء وليس بمعنى النقص و الحاجة. وستكون لديك الرغبة في المشاركة. |
Yani hepsi değil ve bana nefret mesajı gönderenler de ama şaşırırsınız. | TED | أعني، ليست كلهم وليس أؤلئك الذين يرسلون لي رسائل كُره لكن ستكون متفاجئ. |
Temas kurulan kabilelere teknoloji sağlayın, temas kurulmayanlara değil ve kültürlerine saygılı olun. | TED | علينا أن نقدم التكنولوجيا للقبائل المعروفة وليس إلى غير المعروفة آخذين ثقافتهم بعين الاعتبار. |
Ve geri kalan teknoloji dünyası bundan daha iyi değil ve bunu kabul de ediyorlar fakat bununla ilgili ne yaptıklarından pek emin değilim. | TED | وليس العالم التقني أفضل من ذلك بكثير وهم يعترفون بهذا ولكني حقا لا أعرف ماالذي يفعلونه بشأنه. |
Eşimin kız kardeşi düşündüğüm kadar hoş değil ve gitar çalamıyorum. | Open Subtitles | وشقيقة زوجتي ليست لطيفة كما حسبتها، ولا أجيد العزف على القيثارة |
Kız arkadaşım boş değil ve başka randevu da istemiyorum. | Open Subtitles | صديقتى مشغولة .. ولا أستطيع الذهاب فى ميعاد غرامى آخر |
Kız arkadaşım boş değil ve başka randevu da istemiyorum. | Open Subtitles | صديقتى مشغولة .. ولا أستطيع الذهاب فى ميعاد غرامى آخر |
Bu gerçekten berbattı, ve,hayır, bu bir bahane değil ve ben biliyorum. | Open Subtitles | لقد كنت في لحظات من الإضطراب ولا, هذا ليس عذرا وأعلم ذلك |
Bak, ortakların gelmeden önce... Önemli bir şey değil ve endişelenmeni istemiyorum... | Open Subtitles | انظر، قبل أن يظهر شركائك ليس بالأمر بالجلل، ولا أريدك أن تقلق |
Defalarca söylediğim gibi, o karşıma almaktansa kullanmayı tercih ettiğim kılıç ama imanlı biri değil ve asla olmayacak. | Open Subtitles | لقد قلتُ مرات عديدة بسيفه سيكون مُفضلاً بدلا من وجهه لكنه ليس إلهاً ولن يكون أبدا |
Ama Henry değil ve hiç olmadı. | Open Subtitles | لكن (هنري) ليس والدي وأبدا لم يكن. |