TED'de konuştuğum ve prototipi gösterdiktan sonra 3 yıl içinde bir fikir olmaktan çıkıp gerçek bir dizüstü bilgisayar oldu. | TED | إذاً قبل ثلاث سنوات منذ أن تحدثت في تيد وعرضت النموذج، تحول الأمر من فكرة الى كمبيوتر محمول حقيقي. |
Bugün çocukların elinde yarım milyon dizüstü bilgisayar var. | TED | لدينا نصف مليون كمبيوتر محمول اليوم في أيدي الأطفال. |
İnsan beyni ve dizüstü bilgisayar neredeyse aynı ağırlıktalar. | Open Subtitles | الدماغ البشري و الحاسوب المحمول لهما نفس الوزن تقريباً |
Eğer liste ondaysa kontrol etmek de isteyecektir. Ve bu dizüstü bilgisayar demektir. | Open Subtitles | لو أنه حصل على القائمة, سوف يحتاج إلى فحصها وهذا يعني ان بحوزته لاب توب |
Kayıp bir dizüstü bilgisayar mı yoksa kedi resimleri ve Facebook güncellemeleri mi? | Open Subtitles | حاسوب محمول مفقود أم واحد مليء بصور للقطط أو تحديثات موقع الفيس بوك؟ |
Bu, Seymour'la Kamboçya gibi yerlerde kendi işimi yapmama ve Çocuk Başına Bir dizüstü bilgisayar'ın başlamasına yol açtı. | TED | وهذا يقودني للحديث عن عملي مع سيمور بأماكن مثل كمبوديا وانطلاق مشروع حاسوب لكل طفل. |
Kötü kararlar silsilesi içinde, bir dükkandan 30 tane dizüstü bilgisayar çaldı ve onları internet üzerinden sattı. | TED | في سلسلة من القرارات السيئة، سرق ٣٠ من أجهزة الكمبيوتر المحمولة من محل وباعهم في الإنترنت. |
Çünkü Brandon, kendine yeni bir dizüstü bilgisayar ya da iPad alabilir, tabii bu çek kendisine ulaşacak olursa. | Open Subtitles | لأن (براندون) حصل لنفسه على حاسب محمول من نوع جديد، بل حتى جهاز (آيباد) إن وجده هذا الشيك المصرفي. |
Şayet bir dizüstü bilgisayar olsaydı Henry onu buradan çıkardığı için tutuklanabilirdi. | Open Subtitles | ونحن لم نحملها لحد الآن. أَعْني, إذا هي كَانتْ حاسوب نقال, هنري يُمْكِنُ أَنْ يُعتَقلَ لإخْراجها من هنا. |
O dizüstü bilgisayar en az 20 yıllık olmalı. | Open Subtitles | ذلك الحاسوب المحمول عمره تقريبا 20 سنة |
- İzle. dizüstü bilgisayar almayayım mı? Kimlik teşhisi için? | Open Subtitles | الا يجب على ان آخذ كمبيوتر محمول على الاقل احضر بطاقة هويتى |
Evet, beşiğe bir keman ve dizüstü bilgisayar fırlatıp: | Open Subtitles | أجل، يلقوا آلة كمان و كمبيوتر محمول :في المهد ويقولوا |
İçinde paraları offshore bir hesaba aktarmak için kullanılacak dizüstü bilgisayar olan bir araba bizi bekliyormuş. | Open Subtitles | سنتوقف في بعض المحطات حيث تنتظرنا سيارة بداخلها كمبيوتر محمول من أجل القيام بتحويل سلكي الى حساب خارج الجزيرة |
dizüstü bilgisayar büyük bir özenle taşınmalı yani telefon bulundurmayın. | Open Subtitles | يلزم التّعامل مع الحاسوب المحمول بحرصٍ شديدٍ، لا هواتفَ. |
bir dizüstü bilgisayar ya da tableti vardır. | Open Subtitles | لذا ربما هناك شيئاً من على الحاسوب المحمول أو جهازها اللوحي أو شيئاً ما |
- İki dizüstü bilgisayar kurtarıldı... - Bundan haberim var. | Open Subtitles | ـ قد تمكنا من احضار جهازي لاب توب ـ اعلم هذا |
13 inçlik bir dizüstü bilgisayar sığacak kadar temiz bir boşluk vardı ki babam bilgisayarlardan nefret ederdi. | Open Subtitles | يوجد مسافة واضحة من اجل لاب توب 13انش و ابى كان يكرة الكمبيوتر. |
Eğitim götürmek istiyordu ve teknoloji götürmek istiyordu ve bunlar hayatının temelleriydi fakat her çocuğa bir dizüstü bilgisayar misyonunun da temelleriydi. | TED | كان يطمح الى نشر التعليم باستخدام التكنولوجيا، وكانت هذة مهمتة، ولكن أيضا ركائز لمهمة حاسوب محمول لكل طفل. |
Bir dizüstü bilgisayar, dijital saat ve bir cep telefonu. | Open Subtitles | إليك ما أريده، حاسوب محمول ساعة رقمية، هاتف خلوي، |
Çocuk Başına Bir dizüstü bilgisayar kampanyasının 1 milyar $'lık bir proje olduğunu çok az insan biliyor ve öyleydi, en azından benim yürüttüğüm 7 yıl boyunca ve daha önemlisi, Dünya Bankası sıfır katkı yapmıştı, USAID de öyle. | TED | القليل من الناس يعرفون بأن حاسوب لكل طفل كان مشروعاً بقيمة مليار دولار، وكان، على الأقل خلال السنوات 7 التي أدرته، لكن الأهم، أن مساهمة البنك الدولي والوكالة الأمريكية للتنمية الدولية كانت 0. |
İlkel olabilirler, fakat onlara ulaşma ve onları dâhil etme yolu, Çocuk Başına Bir dizüstü bilgisayar'ın geçmişi ve Etiyopya'daki deney, beni aslında bunu çok kısa bir süre içinde gerçekleştirebileceğimize inandırdı. | TED | ربما أنهم بسطاء جداً، لكن طريقة التقرب إليهم وربطهم، وتاريخ حاسوب لكل طفل، والتجربة بإثيوبيا، تقودني لأؤمن بأنه يمكننا في الواقع أن نقوم بذلك في فترة قصيرة. |
Ve daha sonra sadece iki dizüstü bilgisayar ve bir kablosuz internet bağlantısıyla bir yeniden yapılanma makinesi inşa ettik. "O`Neil kız kardeşler sunar: (60 saniyede Monson kasırgası). | TED | ومسلحين باثنين فقط من أجهزة الكمبيوتر المحمولة و "شريحة اتصال لاسلكي عالي السرعة" ، قمنا ببناء جهاز التعافي. |
dizüstü bilgisayar. Cidden, hangi çağda yaşıyorsun sen? | Open Subtitles | إنه حاسب محمول ما القرن الذي تعيش فيه ؟ |
Yeni kimlik, dizüstü bilgisayar, kriptolu telefon. | Open Subtitles | ،بطاقة هوية جديدة، حاسوب نقال وهاتف مشفرة |
Anlaşılan o ki bu Pushkov denen adam dizüstü bilgisayar üstünden Estonyalılarla bir iş çevirmeye kalkmış. | Open Subtitles | يبدو أنّ المدعو (بوشكوف) كان لديه اتّفاق ما على أنْ يبيع ذلك الحاسوب إلى الأستونيّين. |