80'lerde piyasa devrimimiz var ve toplumda aşırı bir şekilde eşitsizlik artışı. | TED | ولدينا ثورة السوق في الثمانينات والزيادة الرهيبة في عدم المساواة بين المجتمعات. |
Burada, aynı eşitsizlik ölçüsüyle olan ilişkisi var. | TED | وهنا تلك الدراسة لها علاقة مع مقياس عدم المساواة الإجتماعية. |
Her gün, silahlı saldırılar, eşitsizlik, hava kirliliği, diktatörlük, savaş ve nükleer silahların yayıldığını okuyoruz. | TED | نقرأ كل يوم، عن حوادث إطلاق نار عدم المساواة والتلوث والدكتاتورية والحرب وانتشار الأسلحة النووية. |
Gelişmekte olan ülkelerdeki büyük eşitsizlik bunun görülmesini güçleştiriyor, örneğin, taşımacılık açısından, gelişmiş bir şehir, yoksulların dahi araba kullandığı bir şehir değil, tam tersi zenginlerin dahi toplu taşıma kullandıkları bir şehirdir. | TED | التفاوت الطبقي الكبير في البلدان النامية يجعل من الصعب أن نرى، على سبيل المثال، أن في مجال النقل، المدينة المتقدمة ليست التي يركب فيها الفقراء سيارات بل أين يستعمل الأغنياء وسائل النقل العمومية. |
Bu durum, toplumların bütününü kısır bir yoksulluk, eşitsizlik ve umutsuzluk döngüsüne hapseder. | TED | هذا يترك مجتمعات بأكملها محاصرة في حلقة مفرغة من الفقر وعدم المساواة واليأس. |
Hatırlarsınız ki, 1970'lere kadar sürekli olarak demokrasinin yayılmasıyla beraber eşitsizlik de düşmüştü. | TED | ولنتذكر أنه إلى السبعينيات تواكب انتشار الديمقراطية بتقلص عدم المساواة. |
Demokrasinin yaygınlaşmasıyla eşitsizlik artmış halde. | TED | فانتشار الديمقراطية الآن غالبا ما تصحبه زيادة في عدم المساواة. |
İklim değişimi benim, ama sizin konunuz da finansal reform ya da daha basit bir vergi sistemi ya da eşitsizlik olabilir. | TED | تغير المناخ هو لي، ولكن قد يكون الإصلاح المالي أو أبسط من النظام الضريبي أو عدم المساواة. |
Bu benzeri görülmemiş düzeyde bir ekonomik eşitsizlik. | TED | نحن عند مستويات غير مسبوقة من عدم المساواة الاقتصادية. |
Yükselen eşitsizlik sadece bizlere dirgenlerden gelen riskleri arttırmaz, aynı zamanda ticaret için de çok kötü sonuçlar doğurur. | TED | ارتفاع عدم المساواة لا تزيد من أخطارنا فقط من العصي، وإنما من الفظاعة التي تحتل الأعمال أيضًا |
ve "Ne seviyede bir eşitsizlik istiyoruz?" | TED | ومن ثم، ما هو مستوى عدم المساواة الذي نريده في مجتمعنا؟ |
eşitsizlik ise sürdürülebilir şehirleşme önündeki bir başka büyük sorundur. | TED | عدم المساواة هي التحدي الكبير الآخر لتحقيق التحضر المستدام. |
Bir feminist olarak biliyorum ki seks endüstrisi köklerine işlemiş sosyal eşitsizlik. | TED | كمؤيدة للمساواة بين الجنسين، أعرف أن صناعة الجنس هو مكان يترسخ فيه بشكل عميق عدم المساواة الاجتماعية. |
İnternetin ilk çağı, bilgi interneti, bize varlık getirdi ama paylaşılan bir refah değil, çünkü sosyal eşitsizlik artıyor. | TED | أول عصر للإنترنت، إنترنت المعلومات، جلب لنا الثروة ولكن ليس الإزدهار المشترك، لأن عدم المساواة الإجتماعية في تزايد. |
Bu eşitsizlik sorunu için yeni yaklaşımlar geliştirebilir miyiz? | TED | إذا هل بوسعنا تطوير بعض المقاربات الجديدة لمشكلة عدم المساواة الإجتماعية هذه؟ |
Bu herkesin problemi ve hepimiz eşitsizlik sisteminde rol oynuyoruz. | TED | هذه مشكلة الجميع. جميعنا نلعب دوراً في ترك عادات عدم المساواة |
Her gün, hepimize eşitsizlik kalıplarını bozmak yeni bir için şans veriliyor. | TED | في كل يوم هناك فرصة للتخلص من عادات عدم المساواة. |
Ekonomik büyüme dönemlerinde bile eşitsizlik artmaktadır. | TED | حتى في أوقات التوسعات الاقتصادية، عدم المساواة تنمو. |
Hatırlamalıyız ki artan ve genişleyen sağlık eşitsizlikleri yaşanmakta ve uygun bakım yönetimi açısından da eşitsizlik var. | TED | علينا أن نتذكر أن التفاوت الصحي في ازدياد واتساع، وهناك عدم مساواة في مجال إدارة الرعاية بشكل مناسب. |
Çevre bir kutuda, eşitsizlik bir diğerinde, ırksal ve cinsiyet adaleti başka bir çift kutuda, eğitim şurada, sağlık burada. | TED | فالبيئة في قالب، وعدم المساواة في قالب، والعدالة العرقية والجنسانية في قالبين آخرين، والتعليم هنا، والصحة هناك. |
Bir tanesi eşitsizlik ile alakalı. | TED | أولهما له علاقة بعدم المساواة. |
Bu derece artan eşitsizlik demokrasi için bir çok sorunla bağdaştırılır. | TED | صعود اللا مساواة هكذا يرتبط مع مشاكل للديمقراطية |