| Kadınlarda erkeklere özgü hastalık olduğunda -- yani filmdeki Barbara gibi göründüğünde -- tedavi oluyorlar. | TED | عندما تتعرض المرأة للنموذج الذكوري من المرض ستبدو كباربارا في الفيلم ستعالج |
| Şimdi izleteceğim ise filmdeki en sevdiğim görsel efekt. | TED | التأثير البصري المفضل لدي في الفيلم هو الذى سأعرضه عليك الأن. |
| Pixar filmlerine dair başka bir şey ise tüm film bitene kadar filmdeki hiç bir sahnenin bitmiş olarak sayılmaması. | TED | الأمر الآخر حول بيكسار أنه لا يُعد أي جزء في الفيلم منتهيًا حتى ينتهي الفيلم بالكامل. |
| Bir filmdeki bütün sahneleri betimlemek için kelimeleri kullandığınızı hayal edin, en sevdiğiniz şarkıdaki bütün notaları, ya da şehrinizdeki bütün sokakları. | TED | تخيل أنك تحاول استخدام الكلمات لوصف كل مشهد من مشاهد فيلم ما، كل نغمة في أغنيتك المفضلة، أو كل شارع في مدينتك. |
| İşte bu gerilim dramatik ironidir; filmdeki karakterlerin bildiğinden daha fazlasını bilmek. | TED | هذا التوتر هو المفارقة الدرامية : إنك تعلم شيئا لا تعلمه الشّخصيات في الفلم. |
| Zaman zaman, bir filmdeki karakter olabilecek kadar önemli olabilirler. | TED | وعادةً ما تكون مميزة لدرجة أن تصبح بنفس أهميّة شخصيات الفيلم. |
| Aslında filmdeki herkes, gerçek bir karakter gerçek kişi üzerine yazılmış. | TED | في الواقع، تقريباً كل الشخصيات في الفيلم مأخوذة من شخصية واقعية، إنسان حقيقي. |
| 12 saat içerisinde, filmdeki Richard Dreyfuss gibi berbat bir şekilde güneş yanığı olmuştum. | TED | وخلال 12 ساعة كنت مصاب بحروق شمسية مخيفة كريتشارد دريفز في الفيلم |
| "The Little Shop of Horros" adlı filmi kaçınız hatırlar, bilmiyorum ama bu şey tam da o filmdeki canavar bitkidir. | TED | لا أعلم كم منكم يتذكر الفيلم محل الرعب الصغير ولكن هذه أرض محل الرعب الصغير |
| Bu filmdeki karakterler gerçektir ve olaylar tarihi gerçeklere dayanmaktadır. | Open Subtitles | شخصيات هذا الفيلم حقيقية وأحداثه مأخوذة عن حقائق تاريخية |
| San Francisco'dayken filmdeki bütün mekanları ziyaret etmiş:... | Open Subtitles | في سان فرانسيسكو سيذهب في زيارة مقدسة لأماكن تصوير الفيلم |
| Filmin konusunu biliyorum ve onun da filmdeki en tatlı şey olduğunun farkındayım. | Open Subtitles | أعرف أحداث الفيلم وأعرف أنه كان أوسم رجل قد تراه |
| Öyleyse, bu senin filmdeki rolün ise, bu seni memnun eder mi? | Open Subtitles | حسناً, إذا كان هذا دورك في الفيلم هل ستكون سعيد؟ |
| filmdeki inekler ineğe benzemiyor. Atları kullanmak zorundasınız. | Open Subtitles | الأبقار لاتبدو كالأبقار في الفيلم يجب أن نستخدم الخيول |
| -Adı ne? Şu patlamalı olan filmdeki. | Open Subtitles | لقد كان في ذلك الفيلم حيث انفجر ذلك الشيء. |
| FİLMDEKİ GÖRÜNTÜLERDEN UZAKLAŞMANIZ İÇİN 30 SANİYENİZ VAR. | Open Subtitles | لديك 30 ثانية حتى تغادر منطقة عرض الفيلم |
| Bu çok kötü bir filmdeki en korkunç şeyi görmek gibiydi. | Open Subtitles | كان هذا مثل مشاهدة أفظع فيلم لأسوأ شيء قد تتخيله يوما |
| Her siyah-beyaz filmdeki kötü adam o. Bunun kötü olduğunu mu düşünüyorsun? | Open Subtitles | هذا الرجل الشرير في كل فيلم أبيض وأسود تظن هذا سيء ؟ |
| Bu iskeletler, şimdi göstereceğim filmdeki gibi, çok belirli tutumlara sahipler. | TED | وتلك الهياكل لديها مجموعة من الخصائص المعينة, والتي سوف اعرضها في فيلم. |
| filmdeki düelloda adamın en yakın dostu yardımcısı oluyordu ya? | Open Subtitles | الفلم بالمبارزةِ، صديق الرجلَ الأفضلَ ذَهبَ مَعه كمُساعده ،ثانيته؟ |
| Tüm bu takıntının kaynağı filmdeki şu çocuktu. | Open Subtitles | وأصل هذا الهوس بأكمله كان بسبب ذلك الطفل الذي ظهر بالفيلم. |
| Çok zekisin. O filmdeki bilgisayar gibi konuşuyorsun. | Open Subtitles | ماهر للغاية، أنك تتكلّم مثل الحاسوب في الأفلام. |
| İnsanlar ne yaptığını anlayacak diye mücadele içinde bulunman gerekmemesi haricinde aynı TV yada filmdeki gibi. | Open Subtitles | مثل أن تكون في التلفاز أو بفيلم بإستثناء أنك لن تمر بكل تلك المشاحنات مع الناس الذين سيشاهدوه |