| Birlikte gıda bankalarına gittik, ses ve fotoğraf kayıtları almaya başladık. | TED | وذهبنا معًا إلى بنوك الطعام وبدأنا بأخذ تسجيلات صوتية وإلتقاط الصور. |
| Bir insan ısı, su, barınma, gıda gibi sorunları yenebilir. Biliyordum ve yendim. | Open Subtitles | ، الرجل يمكن أن يتغلب على مشكلة الحرارة الماء ، المأوى ، الطعام |
| 10.000 sene önce nasıl gıda yetiştireceğimizi bulduğumuzdan beri fevkalade şeyler başarmış olabiliriz. | TED | قد حققنا إنجازات عظيمة منذ معرفة كيفية زراعة الغذاء قبل حوالي 10,000 سنة. |
| Pek çok sebep dolayısıyla, küresel gıda üretim sistemimizi değiştirmek zorundayız. | TED | ونظرا لقلة تلك الموارد نحن بحاجة إلى تغير أنظمة إنتاج الغذاء |
| Balıkçılık, yetiştiricilik, orman tahribi, iklim değişikliği, gıda güvenliği vb. | TED | مصايد الأسماك، الاستزراع المائي، التصحر التغير المناخي، الأمن الغذائي وغيرها |
| Son iki yıldır, bunların bulunduğu köylerin 500 tanesi hiç bir gıda yardımına ihtiyaç durmadı - kendilerine yettiler. | TED | على مدى العامين الماضيين، 500 من القرى التي وجدت بها المستودعات لم تحتج للمساعدة الغذائية -- أصبحوا مكتفين ذاتياً. |
| Ve gıda zehirlenmesi yaşayan 3 kişiyi de evlerine yolladık. | Open Subtitles | وقد انهيت ثلاث حالات تسمم غذائي وتم إرسالهم إلى منازلهم |
| Güzel, işlenmemiş gıda hala ucuzdu, ve istihkaka dahil değildi. | Open Subtitles | كان الطعام الجيد مازال رخيصاً وغير مقنن فى مطاعم المصانع |
| - Ben o gıda zehirlenmesi var olduğunu söyleyebilirim. - gıda zehirlenmesi! | Open Subtitles | . أنا أقول أنها تعرضت لتسمم من الطعام تسمم من الطعام ؟ |
| Halkınıza gıda sağlamak ve mükafatımı sunmak için yakında orada olacağım. | Open Subtitles | ساكون هنا خلال ساعة لاحضر الطعام لشعبك ولكى احصل على جائزتى |
| Bu yüzden, süper gıda bitkisel protein kaynakları geleceğin anahtar besini olacaklar. | Open Subtitles | فلهذا، تعتبر مصادر البروتين النباتي للأغذية الغنيّة الحل لمسائل الطعام في المستقبل. |
| Bu noktaya nasıl geldiğimizin cevabı Birleşik Devletler gıda tarihi. | TED | كيف وصلنا لهذا الدرك هو تاريخ الغذاء في الولايات المتحدة. |
| Bu gıda üretimi için ormanları kesmemiz gerekmediği anlamına gelir. | TED | وهذا يعني أننا لسنا بحاجة إلى قطع الغابات لإنتاج الغذاء. |
| Biyolojik tarım kullanarak, ... ... dünya gıda sorununda çözüm bulamayız. | TED | نحن لا نستطيع حل مشكلة الغذاء في العالم باستخدام الزراعة البيولوجية. |
| ve bu, gıda güvenliğinin gelişimini nasıl düşündüğümüz açısından çok önemli. | TED | وهذا أمرٌ بالغ الأهمية بالنسبة لطريقة تفكيرنا في تحسين أمننا الغذائي. |
| gıda üretimi şu an sera gazı salınımının 1/4'ünden sorumlu. | TED | الإنتاج الغذائي مسؤول حاليًا عن ربع انبعاثات غازات الاحتباس الحراري. |
| Sanayileşmiş gıda sistemimizde 1 kalorilik yiyecek üretmek için 10 kalori fosil yakıt enerjisi gerekiyor. | TED | يتطلب الأمر 10 سعرات من طاقة الوقود الحفري في نظامنا الغذائي عالي التصنيع لكي ننتج سُعرًا واحدًا من الطاقة الغذائية. |
| Kıtlıkların sebebinin uzun süre gıda sağlamadaki eksiklikler olduğu düşünüldü. | TED | كانت المجاعات و لمدة طويلة مفهومة بانها تحدث من الاخفاقات في الإمدادات الغذائية. |
| Şimdiye kadar su ve yakıt hakkında konuştuk. Fakat bu esnada Salicornia ile ilgili çok önemli bir şeyi açığa çıkardık. O bir gıda maddesi. | TED | حتى الآن تحدثنا عن الماء و الوقود، و على طول الطريق اكتشفنا شيئا مثيرا للإهتمام يتعلق بالأشنان: أنها مُنتَجْ غذائي |
| Vebayı (pest) kontrol ediyorlar. Ve hayvanlar için gıda kaynağı. | TED | إنهم يسيطرون على الآفات. وكذلك فإنهم غذاء للحيوانات. |
| Ve kadınlar girip kartı okutup dokuz gıda alabiliyorlar. | TED | والنساء كانوا يستطيعون الذهاب وتمريرها على الجهاز للحصول على تسع مشتروات غذائية. |
| Gerçekten sağlıklı yiyecekler üreten, güvenebileceğimiz, saydam bir gıda sistemine ihtiyacımız var. | TED | نحن بحاجة حقاً لشفافية في أنظمتنا الغذائية لكي نثق بها أنظمة قادرة على إنتاج أغذية صحية. |
| Ülke çapında bir gıda zinciri bize çeyrek milyon dolarlık tazminat davası açıyor. | Open Subtitles | و لديّ منظمة أطعمة دولية ترفع دعاوي قضائية على هذا القسم للحصول على تعويضات بقيمة ربع مليون دولار بسبب تدمير الممتلكات |
| gıda firmalarının besin takviyesi diye bildiğimiz şeyi sağlayabilmek için bu meyvenin peşinde olmalarının sebebi budur. | TED | وهذا من الأسباب التي جعلت شركات التغذية في العالم، تبحث عن هذه الفاكهة لإنتاج ما نعرفه كأطعمة مدعمة. |
| Howard'ın yaptığı, gıda endüstrisinin sizi mutlu etme konusundaki düşüncesini kökten değiştirdi. | TED | الذي فعله هاورد أنه غير الطريقة التى يفكر بها العاملون بصناعة الأغذية من الأساس الطريقة التي تجعلكم سعداء |
| Tahmil edilemeyen nüfus artışı ve ve artan gıda talepleri periyodunda, bu felaketi ispat edebilir. | TED | ومع النمو السكاني الغير مسبوق والازدياد في الحاجة للطعام فإننا نضع أنفسنا في مأساة |
| Büyük bir mangal partisi yapmıştık ve ben gıda zehirlenmesi geçirdim. | Open Subtitles | أقمنا حفل شواء كبير، واُصبتُ بتسمم غذائيّ. |
| gıda zehirlenmesi falan derim. - Buradan götürmek mi dedin? | Open Subtitles | سأخبره انه اكل طعام مسمم ماذا تقصد باخراجه من هنا؟ |