| Kırık kalbinizi iyileştirmek için hayatınızdaki o boşlukları bulmalı ve doldurmalısınız, hepsini kastediyorum. | TED | لعلاج تحطم قلوبكم، عليكم تحديد هذه الفراغات في حياتكم وملؤها، وأقصدٌ جميع الفراغات. |
| Önümüzdeki 10 dakika içinde hayatınızdaki birçok şey ile ilgili fikrinizi değiştirmeyi umuyorum. | TED | أتمنى خلال الـ 10 دقائق التالية أن أغير طريقة تفكيركم عن كثير من الأشياء في حياتكم |
| Bütün bunlardan sonra, en azından hayatınızdaki bazı şeylere bakışınızı değiştirdiğimi umuyorum. | TED | أتمنى أن أكون قد غيرت نظرتكم عن على الأقل بعض الأشياء في حياتكم |
| L'd bir cadı olmak size gerekli iç gücü verdi düşünmek istiyorum hayatınızdaki tüm bu sadnesses ile başa çıkmak için. | Open Subtitles | أحب أن أعتقد أن كونك ساحرة قد أعطاك القوى الداخلية التي أنت بحاجتها لتتعاملي مع كل هذه الأشياء الحزينة في حياتك |
| hayatınızdaki asıl sorunlar... daima endişeli zihninize hiç gelmemiş şeyler olacaktır. | Open Subtitles | المشكلة الحقيقية في حياتك ستبقى دائماً الأشياء التي لم تخطر لك |
| Genelleme olacak ama, sanırım su ile savaş, hayatınızdaki biricik sevgilileriniz gibi. | Open Subtitles | بشكل عام، يبدو لي ذلك الماء والحرب هي حياتك الوحيدة |
| O yüzden bugün buradan ayrıldığınızda sizden hayatınızdaki en önemli insanların bazılarıyla yeniden iletişime geçmenizi istiyorum: Kardeşlerinizle... | TED | إذا، عندما تغادر اليوم، سأطلب منكم أن تتفقوا أو تعيدوا الاتفاق بأهم الأشخاص في حياتكم: أخوانكم وأخواتكم. |
| Sosyal hayatınızdaki boşluklar, olması gereken faaliyetler, hatta resimler asılması gereken duvardaki boşluklar bile. | TED | الفراغات في حياتكم الاجتماعية، النشاطات الناقصة، حتى الأماكن الفارغة على جدرانكم حيث اعتدتم أن تعلقوا الصور. |
| ilişkileriniz hayatınızdaki en ağır şeydir | Open Subtitles | تأكدوا أن علاقاتكم هي أثقل جزء في حياتكم |
| hayatınızdaki herşeyi onun içine koyun | Open Subtitles | أريدكم الآن أن تملأوها بكل ما لديكم في حياتكم. |
| Şimdi onu söndürün ve bu sigaranın, hayatınızdaki son sigara olduğuna dair söz verin. | Open Subtitles | والأن أخرجوها, وعِدوا أنفسكم بأن هذه هي آخر سيجارة تُدخوننها في حياتكم |
| okulda tarih öğrenirsiniz ama bu size hayatınızdaki birinin, o nesillerle olan bağını anlatması gibi olamaz. | Open Subtitles | أنتم ستتعلمون التاريخ في المدرسة لكن من الرائع وجود شخص في حياتكم يستطيع أن يخبركم عن ذلك الجيل |
| Bunu becerebilirseniz, hayatınızdaki hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. | Open Subtitles | أفعلوها جيداً لا شيء من حياتكم يصبح كما كان |
| Belki de hayatınızdaki en önemli 70 dakika. | Open Subtitles | و ربما اهم سبعين دقيقة فى حياتكم |
| hayatınızdaki her yerde başka bir araba gibi işe yaramaz. | Open Subtitles | انه لا جدوى كسيارة في كل مكان آخر في حياتك. |
| Eğer bir memeli iseniz, hayatınızdaki en tehlikeli zaman doğduktan sonraki ilk birkaç saattir. | TED | إذا كنت من الثدييات، الوقت الأكثر خطورة في حياتك هي الساعات القليلة الأولى بعد الولادة. |
| Bunun sizin hayatınızdaki biri için ne anlama gelebileceğini düşünün. | TED | فكروا مالذي سيعنيه كل هذا لأحد في حياتك |
| Birdenbire, mükemmel olması gereken hayatınızdaki bu değişim, bir hıyanete döner. | Open Subtitles | فجأة , التغير في حياتك , الذي كان من المفروض أن يكون رائعاً يصبح سيئاً |
| hayatınızdaki her şeyi, yakındıklarınız dahil, | Open Subtitles | إن جميع ما يحيط بك الآن في حياتك بما فيه الأمور التي تتذمر منها |
| Genelleme olacak ama, korkarım su ile savaş, hayatınızdaki biricik sevgililerinizden farkı yok. | Open Subtitles | بشكل عام، يبدو لي ذلك الماء والحرب هي حياتك الوحيدة |