Kuzey Kore ve Güney Kore arasındaki sınırı geçmek neredeyse imkansızdı. | TED | من المستحيل تقريباً أن يعبروا الحدود بين كوريا الشمالية وكوريا الجنوبية |
Banyo duvarındaki havlu askılığını sökmek onun için fiziksel olarak imkansızdı. | Open Subtitles | كما ترى من المستحيل عليها أن تسحب قضيب المنشفة من الحائط |
Oraya ulaşabilmek onlar için imkansızdı. | TED | كان من المستحيل بالنسبة لهم الوصول إلى هذه المنطقة. |
Bu hafta kaz almak imkansızdı. | Open Subtitles | كان الحصول على الأوز مستحيلاً هذا الأسبوع |
Saldırının başarılı olması imkansızdı. Genel Kurmay bunu biliyordu. | Open Subtitles | الهجوم كان مستحيلا لابد ان القيادة كانت تعرف ذلك |
Ağır antibiyotik tedavisine rağmen enfeksiyondan kurtulmak imkansızdı. | TED | وبرغم المعالجة القاسية للمضادات الحيوية، كان من المستحيل القضاء على العدوى. |
Ve dar yollar arasında yürüyorken, kelimenin tam manasıyla imkansızdı. lağım pisliğine ve küçük evler boyunca uzanan çöplere basmak. | TED | وبينما كنا نتمشى عبر الأزقة الضيقة، لقد كان من المستحيل حرفياً تجنب الخطو في مياة المجاري والقمامة بجانب البيوت الصغيرة. |
Shamsul Wares: Bizim gibi bir ülke için böyle bir bina inşa etmek neredeyse imkansızdı. | TED | سامويل ووريس: كان من المستحيل تقريباً البناء لبلد كبلدنا. |
Ama ben izlerken adamlarımdan biri pencereden geçti ve o adamı iyi tanımama rağmen, onu tanımak benim için imkansızdı. | Open Subtitles | لكن احد رجالي مر بالنافذة بينما أنا أراقب وبرغم انني اعرف هذا الرجل جيدا كان من المستحيل بالنسبة لي ان أميزه |
Yani o çamurdan geçmek imkansızdı. | Open Subtitles | كان من الصعب بل من المستحيل أن تجد طريقك فـى هـذه الأوحـال |
Onlara üzülmek ya da acımak imkansızdı. | Open Subtitles | كان من المستحيل بعد ذلك أن تشعر بالأسف لقتلهم |
bunun daha fazla sürmesi imkansızdı, gitgide daha fazla.. | Open Subtitles | ضيق من المستحيل أن تأخذ المزيد من الوقت، أكثر وأكثر .. |
Örneğin, çocukken bir odada tek başıma kalmam imkansızdı. | Open Subtitles | مثلاً، عندما كنت طفلاً كان من المستحيل أن أبقى بمفردي في غرفة |
Ama tabii yemek yiyip eğlenirken bu gecenin az sonra müthiş bir hüsranla sona ereceğini tahmin etmek tamamen imkansızdı. | Open Subtitles | وبينما يأكلون ويمزحون، كان من المستحيل أن تتوقع أن أمسيتهما معاً ستنتهي بمصيبة كبيرة |
İmkansızdı. Hiçte zaman yoktu. | Open Subtitles | كان ذلك مستحيلاً لم يعطنى أى وقت على الاطلاق |
Bu yüzden onun katil olduğunu düşünmem imkansızdı. | Open Subtitles | لهذا أجده أمراً مستحيلاً أن أتخيل كونه قاتلاً |
ama o tuzaktan kurtulmaları imkansızdı. | Open Subtitles | وجاهد المسيحي والراجي لساعات ولكن كان مستحيلاً أن يحرّروا أنفسهم من الشبكة |
Okumak istemiştim ama imkansızdı, çalışmalıydım. | Open Subtitles | أردت الدراسة لكن ذلك كان مستحيلا كان لا بد أن أعمل |
Kısıtlamalar vardı. Onun işi yüzünden ilişkimiz imkansızdı. | Open Subtitles | كانت هناك قيود، ومع عمله، كان ذلك مستحيلا. |
Böyle şeyler imkansızdı. Bunu düşünmek bile korkunçtu. | Open Subtitles | كانت هذه الأشياء مستحيلة بل كان التفكير بها شيئاً بشعاً |
Bugünden önce senin için çok şey imkânsızdı. | Open Subtitles | هناك العديد من الاشياء كانت مستحيله لك قبل اليوم |
Ajan Fallon'un Wendigo olduğunu bilmen imkansızdı. | Open Subtitles | لم تكن هناك طريقة لتعلمي أن ذلك المخلوق هو العميلة، فالون |
O kadının "manikür krizi" için koltuğumdan vazgeçmem imkansızdı. | Open Subtitles | استحال أن أترك مقعدي لتلك المرأة ولـ"تشذيب أظافرها المستعجل" |