Bu olay üçümüz arasında gizli kalmak zorunda. | Open Subtitles | هذا الشئ يجب أن يبقى فى سرية تامة بين ثلاثتنا |
Sen de geçtiğimiz altı ay benimle kalmak zorunda değildin. | Open Subtitles | وأنت لم يكن عليك البقاء بجواري في الأشهر الستة الماضية |
Bak Victor ile kalmak zorunda değilsin. Bir evin var. | Open Subtitles | (لستِ مضطرة للبقاء مع (فيكتور لديكِ منزلك |
1.Ses: Terör tehditi bitti haberi gelene kadar güvenli evde kalmak zorunda kalacaksınız. | TED | يجب أن تبقى هنا في هذا المأمن حتى نبلغ بأن التهديد الإرهابي قد زال. |
Annen onun oğlu olduğunu bilmiyor ve böyle kalmak zorunda. | Open Subtitles | إنها لا تعلم أنك إبنها و يجب أن يظل الأمر هكذا |
Belki bugün aşağıda uyumak istersin diye düşündüm, burada yalnız başına kalmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | كنت أفكر أن تنامي بالأسفل الليلة وليس عليكِ البقاء هنا وحدك |
Burada kalmak zorunda değilim. Yani istediğim zaman eve gidebilirim. | Open Subtitles | انا غير مضطر للبقاء هنا انا يمكنني الذهاب للمنزل في اي وقت أريد |
Burada, zulme uğradığımız, gerçek mizacımızı sakladığımız bu yerde tıkılıp kalmak zorunda değildik. | Open Subtitles | لم يكن علينا البقاء هنا عندما كنا مضطهدين عندما كان علينا إخفاء ماهيتنا |
Neden o bu çirkin Texas topraklarının 1600 km ortasında yalnız başına dışarıda kalmak zorunda. | Open Subtitles | لماذا كان يجب أن يبقى بعيدا عن الأنظار وحده في منتصف 1000 ميل من هذا البلد تكساس القبيح |
Reklamın ana teması aynı kalmak zorunda. | Open Subtitles | في الحقيقة , الجزء الرئيسي من الدعاية يجب أن يبقى كما هو |
Dünya, başkalarının insanlığını görmezden geldiğimizde meydana gelen acılara ve hatta tüm katkıları fark ettiğimiz ve değer verdiğimiz zaman var olan inanılmaz büyüme potansiyeline kör kalmak zorunda değil. | TED | العالم لا يجب أن يبقى أعمى إتجاة المعاناة التى تنشأ عندما تنعدم إنسانية البشر، أو حتى إلى الإمكانيات التي لا تصدق للنمو القائم عندما ندرك ونقدر جميع المساهمات. |
Çok riskli olduğunu düşünüyorsan kalmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | إن كان الأمر مليئاً بالمجازفة ليس عليك البقاء |
İstemiyorsan kalmak zorunda değilsin. Sorun değil. | Open Subtitles | ليس عليك البقاء أن كنت لا ترغبين لا , لا بأس |
Artık burada kalmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | لستِ مضطرة للبقاء هنا |
Burada kalmak zorunda kaldığın için üzgünüm. | Open Subtitles | آسف أنك مضطرة للبقاء هنا |
Monte Cristo' ya dağıtımını gümrükten alacağını ama gece boyunca iskelede kalmak zorunda olduğunu söyle. | Open Subtitles | أخبر الأمير أنك ستساعده على مرورالشحنهمن الجمرك, لكن يجب أن تبقى هذه الشحنهفىالميناءليلهواحده. |
İçimizden biri muhtemelen ayık kalmak zorunda. | Open Subtitles | يجب أن يظل أحدنا على الأقل متيقظا |
Burada kalmak zorunda olduğun için üzgünüm. Neden? | Open Subtitles | مُتأسفة،مُتاسفة عليكِ البقاء هُنا |
Senin acınası hayatın boyunca burada kalmak zorunda kalsam da gerçeği bildiklerinden emin olacağım. | Open Subtitles | وسوف أتأكد من أنهم يعرفون الحقيقة حتى إذا كنت مضطر للبقاء هنا طول فترة حياتك البائسة |
Diğerlerimiz burada kalmak zorunda, hiç özel hayatımız olmadan. | Open Subtitles | أمّا نحن فيجب علينا البقاء هنا ولم . نحظى يوماً على خصوصيتنا |
Doğal olarak bana el altından bir şeyler içirdi o yüzden onun evinde kalmak zorunda kaldım... | Open Subtitles | تجعلني أثمل كثيراً ، لذا عليّ البقاء في منزلها |
Bana bu odada kalmak zorunda olmadığımı söyle. | Open Subtitles | فقط قل لي لا يجب علي البقاء في هذه الغرفة |
kalmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | لست ملزمة بالبقاء |
Yalnız kalmak zorunda değilsin. Ne şimdi. | Open Subtitles | لست مضطراً للبقاء هناك وحيداً. |
Aslında sanırım o kadar da kötü değildi en azından şimdi o odada kalmak zorunda değilim. Evet, evet. | Open Subtitles | لا بأس بذلك فلم أعد مضطرّاً للبقاء في تلك الغرفة نعم |
Lâkin o zamana kadar senin yanında kalmak zorunda. | Open Subtitles | لكن يجب عليها أن تبقى معك إلى ذلك الحين. |
Sizinle gelemez! Burada kalmak zorunda. | Open Subtitles | لا يمكنك أخذه معك يجب أن يبقى هنا |