Bugün size bilimsel kanıtların, bu varsayımların doğru olmadığını söylediğini anlatmak için buradayım. | TED | أنا هنا كي أخبركم بأن الدليل العلمي يقول بأنه لا يوجد إثبات على صحّة هذه الإفتراضات |
Fark ettiğin üzere tüm davalarda savunma bu kanıtların varlığını inkar etmiş. | Open Subtitles | فى كل قضية كما ستلاحظ أنكر الدفاع وجود هذا الدليل |
Ona karşı böyle bir ithamda bulunacaksan umarım iddianı destekleyecek sağlam kanıtların vardır. | Open Subtitles | إذا كنت ستتهمه بهذه الإتهامات يجب الحصول على أدلة ثابتة لتأييدها |
Atlamadan önce, kanıtların çoğunu yok etmek üzere geniş kapsamlı bir protokol başlatmış. | Open Subtitles | قبل أن يقفز، قام بأداء نظام معيّن دمّر معظم الأدلّة هناك |
O kızı öldürmediğimi bilen insanlar, çünkü o insanlar kanıtların tamamını görüyor. | Open Subtitles | أشخاص يعرفون بأنني لم أقتل تلك الفتاة لانهم إطلعوا على جميع الادلة |
En güzeli kanıtların onu veya seni doğrulaması olacak. | Open Subtitles | لذا، ما الجيد فى النظر للأدلة ينفعها أو ينفعك ؟ |
Ama baktığınızda, Audrey Strange'i suçlayan kanıtların da sahte olabileceği hemen görülebiliyor. | Open Subtitles | عندما تراها مرة اخرى فستجد ان كل الدلائل اصبحت ضد اودرى سترينج وقد تكون كلها مزورة |
kanıtların aile üyeleri arasında güçlü psişik bağlantılar olduğunu ispatladığına inanıyorum. | Open Subtitles | أنا أؤمن بالإرتباطات الروحية الدليل يثبت أنها قوية أكثر بين أفراد العائلة و بين التوائم خصوصا |
Efendim, bugün buradaki tüm kanıtların 99. yasaya göre, dışarıdan biri tarafından incelenmesini teklif ediyorum. | Open Subtitles | سيادتك، أرى أن كل الأدلة هنا اليوم خاضعة لـــ البند 99 مراجعة الدليل بمدقق خارجي |
Şimdi ne zaman birbirimizi görsek, iş yemeklerinde, ya da partilerde kendimizi bir köşede bir kez daha kanıtların üzerinden geçer buluyoruz. | Open Subtitles | والآن أصبحنا نقابل بعضنا في وجبات الغداء والحفلات ونجد أنفسنا نذهب لنتفحص الدليل من جديد |
Doktor Orgel'in özel mülkiyetinden ve kanıtların korunmasından endişeliğim. | Open Subtitles | أنا قلق للدّكتور أورجيل شخصي الملكية وحفظ الدليل. |
kanıtların üzerine nefesin bile gelse, mahkemede kullanılamaz. Ben de kötü adam olurum. | Open Subtitles | وكأنك تتنفسين فوق الدليل ويصبح ملوثاً، وينتهي أمري بأن أكون الشخص السيء |
Ama bu gece kanıtların alındığını öğrendim. | Open Subtitles | بما أنني كنت المحقق الرئيسي فيها ثم اكتشف الليلة أن الدليل تم سحبه |
Peki kanıtların ne olacak? | Open Subtitles | تُعدمون من اجل إرتكابكم الجرائم. على أى أدلة ؟ |
Görüşmelerin var, kanıtların bekliyor, yazılacak yazıların var. | Open Subtitles | لديك إجتماعات , أدلة تمضي بها , تحرير مقالات |
Bana oyun oynamaya kalkarsın diye kanıtların bir kısmını sakladım | Open Subtitles | لقد قمتُ بإخفاء بعض الأدلّة في حال قمتَ بخيانتي |
kanıtların çoğu sizi işaret ediyor. | Open Subtitles | هناك العديد من الادلة تشير إلى وجودك فى مكان الحادث |
Elimdeki kanıtların bir özeti ve Bay Castro ile her savunmada ne kadar çalıştığının göstergesi. | Open Subtitles | هذا ملخص للأدلة ومدى مشاركته مع السيد كاسترو في كل دفاع |
Tüm kanıtların dolaylı yoldan çocukla ilgisi olduğunu ve materyallerin dosyasından kaybolduğunu doğruluyor. | Open Subtitles | يقول كل الدلائل التي ضد هذا الرجل كانت عرضية ويؤكد أنه يوجد بعض المفقودات من الملف |
FBI, ikinci bombadan kalan kanıtların kopyasını sonunda yolladı. | Open Subtitles | لقد أرسلت المباحث الفيدرالية أخيراً نسخاً من الأدله من التفجير الثاني |
- Topladığı kanıtların kullanıldığı her duruşma, mahkemede verdiği her ifade... | Open Subtitles | كل محاكمة تستخدم فيها الادله التي جمعها، في كل مرة يشهد بالمحكمة |
Kocasının kanıtların için reaksiyon göstermesine müsaade etme. | Open Subtitles | كاليه لا تجعلى ردة فعل الزوج تعثر أدلتك |
Dava tekrar açıldıktan sonra, olay yerindeki fiziksel kanıtların memur Crews'la uyuşmadığını fark ettik. | Open Subtitles | بعد ما تم فتح القضيه من جديد لم نجد دليل حسي في مسرح الجريمه يطابق الضابط (كروز) |
kanıtların fazlalığı ve kaset benimle gelir. | Open Subtitles | اَخذ دليلِ وقُرصِ واذهب وبعدها أعود |
Bayan Julian'ın sözünü ettiği kanıtların orijinalliği teyit edilmemiştir. | Open Subtitles | الأدلة التي أشارت لها السيدة جولين لم توثق |
Ama kanıtların inatçı okluğunu söylemem gerekir. | Open Subtitles | لَكنِّي يَجِبُ أَنْ أُخبرَك ذلك الدليلِ يَستمرُّ. |
Aleyhine olan bütün kanıtların aksine, ilk kez halk içine çıkmıyorum. | Open Subtitles | كل الأدلة على نقيض ذلك، هذه ليست أول مرة لي علناً |
Bir Amerikan vatandaşına suikast emrini verenler kanıtların kamu ile paylaşılamayacak kadar tehlikeli olduğunu ifade etti. | Open Subtitles | أصدروا أمرًا لاغتيال مواطن أمريكي، لكن قالوا أن الأدلة نفسها أخطر من أن تخرج للعلن. |