| Dün gece biraz içtim, ve pembe kutudaki bütün şeyleri denedim. | Open Subtitles | شربت قليلا الليلة الماضية وأنا أجرب كل المنتجات من الصندوق الوردي |
| Bu kutudaki her adam... karımı öldürecek kadar benden nefret etmiş, ama bazıları bunu planlayacak kadar zeki değildi. | Open Subtitles | كلّ هؤلاء الرجال بهذا الصندوق يكرهوننيّ بما يكفيّ ليقتلوا زوجتيّ . لكنّ، بعضهم ليس ذكياً بمايكفيّ ليُخطط للأمر بكاملِه |
| Ve kutunun içinden rastgele çektiğiniz toplar ses çıkarıyorsa, belki kutudaki tüm toplar ses çıkarıyordur. | TED | وإذا كانت معظم الأشياء التي تسحبونها من الصندوق بشكل عشوائي تصدر أصواتاً، فلربما أن يكون كل ما بالصندوق يصدر أصواتاً. |
| Bu kutudaki kulaklarla karşılaştırmak için gereken DNA'yı almamıza izin veren mahkeme kararı. | Open Subtitles | هذا أمر مِن المحكمة بأَخْذ عينة مِن الحمض النووي لمقارنتها بالأُذنين اللتين بالصندوق. |
| Küçük, siyah bir kutudaki mücevherlerimi gören oldu mu? | Open Subtitles | هل رأى احدكم مجوهراتي؟ كانت في علبة سوداء |
| Bu kutudaki her ürün şu anda yeni bir tanıtım arayışı içinde. | Open Subtitles | كُلّ مُنتَج في هذا الصندوقِ يَبْحثُ عن التمثيلِ الجديدِ |
| Şimdi de, bakın soldaki yeşil kutudaki araba en son anda sağa dönmeye karar veriyor. | TED | والآن، شاهد على اليسار الصندوق الأخضر الذي قرر أنه بحاجة لأن يلتف لليمين في أخر لحظة. |
| kutudaki tarih. "1 Haziran 1991" yazıyor. | Open Subtitles | تاريخ هذا الصندوق, مكتوب الأول من يونيو 1991. |
| kutudaki şey insan dokusu. | Open Subtitles | هذا ما كان في الصندوق هذا عبارة عن نسيج بشري |
| Class, kutudaki tüm mineralleri ayırt edebildiğine emin ol. | Open Subtitles | كل الفصل، يتأكّد من أنه يستطيع التمييّز بين المعادن في الصندوق. |
| Her gece o makinenin içine girip prestijde kutudaki adamın ben olup olmayacağımı bilememek cesaret istiyordu. | Open Subtitles | تتطلب الشجاعة لكي أصعد كل ليلة على هذه الآلة وأنا لا أعلم إن كنت سأبقى في الصندوق |
| kutudaki kelebeğin türünü de o sayede söyleyebildim. | Open Subtitles | . هكذا عرفت الفراشات الموجودة في الصندوق |
| Bence kimse bir kutudaki, yüz renkten birisi olmak istemez. | Open Subtitles | لا أظن بأن أحدهن تريد بان تكون إحدى المئة لون في الصندوق |
| kutudaki pasaportları dostum. Onları kime sattın? | Open Subtitles | جوازات السفر الموجودة فى الصندوق يارجل لمن تبيعهم؟ |
| kutudaki o kağıtlar uzun zaman önce yok edilmişti. | Open Subtitles | تلك الأوراق التي في الصندوق تم تدميرها منذ مدة. |
| Hayır, bu beni Cuddy'ye ispiyonladığın için. Özür dilemeni istemiyorum sadece kutudaki kakaları temizle. | Open Subtitles | لستُ أطلبُ منك الاعتذار فقط نظّف الصندوق من بعض البراز |
| Bu kutudaki eşyalar, hayatımda yaşadığım tek anlamlı ilişkiden geriye kalan hatıralar. | Open Subtitles | هذا الصندوق يحويّ ذكريات لأكثر علاقة ذات مغزي وطدتها |
| Bu kutudaki adamın başına ödül koyuldu. | Open Subtitles | الرجل في هذا الصندوق هناك مكافأة على رأسه |
| Küçük kutudaki herşeyin Amerikan elçiliğine gönderilmesini istiyorum. | Open Subtitles | كل ما يوجد بالصندوق الصغير سلمه للسفارة الامريكية |
| Bir an kutudaki hapları saymamı isteyecek falan sandım. | Open Subtitles | إعتقدتُ بأنه سيطلب من أن أحسب عدد الحبوب في علبة دوائه |
| Buraya kadar geldi onca şey yaşadı ve bütün hayatı bu kutudaki birkaç eşyaya sığdırıldı. | Open Subtitles | تَعْرفُ، هو تعال كُلّ هذا الطريقِ. عاشَ كثيراً، وله كُلّ الحياة يُمْكِنُ أَنْ تُكثّفَ إلى بضعة مواد في هذا الصندوقِ. |
| Ve bir kutudan rastgele bir şey çekip de çektiğiniz şey ses çıkarıyorsa, belki kutudaki her şey ses çıkarıyordur. | TED | وإذا أمكنكم أن تسحبوا من صندوق عشوائي شيء ما يصدر صوتاً، فلربما أن كل ما فيه يصدر صوتاً أيضاً. |
| kutudaki yemek tarifi. | Open Subtitles | أنا لا أملك وصفة الوصفة المكتوبة على العلبة |