Belki de her bebekte olduğu gibi "Önce ben gördüm, o benim!" | TED | ربما كانت نظرتك مثل قواعد الأطفال هذه: إنها ملكي لأنني رأيتها أولاً |
Ve bu kelime matematiğin ilk zamanlarından beri mevcut, tıpkı bu 10. yüzyıldan kalan kök almada olduğu gibi. | TED | وهذه هي الكلمة التي تظهر في كل مكان في الرياضيات الأولى، مثل هذا الاشتقاق للبراهين من القرن العاشر ميلادي. |
Bugün olduğu gibi gelip gözlerime bakacak ve onları nasıl yüzüstü bıraktığımı anlatacaksın. | Open Subtitles | سوف تنظر إليّ عيناً بعين كما فعلت اليوم، وسوف تخبرني أنني مخذلةً إيّاهم. |
Rockefeller Center örneğinde olduğu gibi, ki bu geçmiş bir döneme ait. | TED | كما هو في نموذج روكفيلر سنتر والذي نوعاً ما من عصر آخر |
Hatta ben karımın filmlerinizden birinde olduğu gibi saçına bukleler yaptırdığını anımsıyorum. | Open Subtitles | أيضاً أتذكر أن زوجتي كانت تجعد شعرها قليلاً كما كنت في التصوير |
Diğerlerinde ne istersen yap ama bu oda olduğu gibi kalacak, kapısı kapalı olacak. | Open Subtitles | افعلى ما تريدين مع الباقى و لكن ستبقى هذه الغرفة كما هى ، مغلقة الابواب |
Eski günlerde de, aynı 10 dakika önce olduğu gibi, ...layıkıyla yapardık haberleri. | Open Subtitles | في الأيام القديمة مثلما حدث قبل عشر دقائق, كنا نذيع الأخبار بشكل سليم, |
Ve Rusya'da olduğu gibi, şehirlerde ve kasabalarda birlikte yaşarlar. | TED | و، كما في روسيا، انهم ينجذبون معا الي القرى والمدن. |
Ve şimdi her zaman olduğu gibi paramız yok Selby. | Open Subtitles | و الآن لم يعد معنا مال لعين كالعادة يا سيلبي |
Yaşıtlarının çoğunda olduğu gibi o da zamanı gelmeden öldü. | Open Subtitles | لقد مات مثل كثير من الشباب في عمره، قبل أوانه |
Yararlı birşey sor. Kızının gece vakti nerede olduğu gibi. | Open Subtitles | اسال عن شيئ مهما , مثل اين هي ابنتك الليلة |
Hemen hemen tüm problemlerde olduğu gibi bu da bükerek çözülebilir. | Open Subtitles | .. مثل معظم مشاكل الحياة هذه تم حلها عن طريق الثني |
her sene olduğu gibi ona baloda... eşlik edecek olanı Poo seçecek. | Open Subtitles | مثل كُلّ سَنَة بو سَتقرّرُ الفتى. . الذي سَيُرافقُها إلى الحفلة الراقصةِ. |
Mulcahy, bu sene içkilere geçen yıl olduğu gibi alkol katmayacaksın. Sadece bir şişe. | Open Subtitles | ملكاهي، لن تكون على كوكتيل المشروبات هذا العام كما فعلت في الماضي |
Bunun nedeni değişmeleridir ve değişimin, düzene karşı bir eğilimi vardır aynı bir oturma odasında ya da kitaplıkta olduğu gibi. | TED | وهذا لأنها تتغير . وللتغير طريقته في كسر القاعدة . تماماً كما هو الأمر في غرفة المعيشة أو على رف الكتب. |
- Şaka yapmıyorum. Her zaman olduğu gibi boş vakitlerinde Ar-Ge yapabilirsin. | Open Subtitles | لا أمزح، يمكنك القيام بالأبحاث والتطوير بوقت فراغك كما كنت تفعلين دائماً |
Sizin olduğu gibi benim için de çok değerli. | Open Subtitles | انها عزيزة و غالية عندى كما هى بالنسبة اليك |
Bu yeni bir olay, ancak gerçekleşecek ve aynı yazılımda olduğu gibi değişiklik getirecek. | TED | هذه آخر المستجدات، ولكن هذا سيحدث وسيتغير هذا مثلما حدث مع البرمجيات |
Bireylerin hayatında, ulusların hayatında olduğu gibi herşey birbiriyle bağlantılıdır, ve herşey sonuçtur. | Open Subtitles | في حياة الأفراد كما في حياة الشعوب كل شيء مرتبط كل شيء نتيجة |
Her zaman olduğu gibi, duvarın öbür tarafından gelmiş olmalılar. | Open Subtitles | لا بد وأنها جاءت من الجانب الآخر من الحائط، كالعادة |
İlk önce Howard'a köy resifini eskiden olduğu gibi göstermek istedim. | Open Subtitles | أولا أردت هاوارد أن يريني شعبة القرية المرجانية كما هي كانت |
Böylece babanız annenize karşı olduğu gibi size karşı da iyi davranacaktı. | Open Subtitles | لذلك فإن أباك سيكون لطيفاً معك مثلما كان لطيف مع أمك ؟ |
Oğlunuza söyleyin, onu yakalayacağız, her zaman olduğu gibi. | Open Subtitles | أخبري ابنك أننا سنلقي القبض عليه كالمعتاد |
Bir zamanlar Dora'da olduğu gibi yöntemlerini değiştirdiğinde çalışmaları ikiz anlamlı oluyordu, belkide kendi sinirliliği ve parçalanmışlığından dolayı. | Open Subtitles | كما فعل عندما غير من ماري تريز لدورا كان هناك غموض معين في أعماله ربما ليُعبّر عن الأرق والاستياء |
Ama yavaş yavaş, SARS'ta olduğu gibi çok şey öğrenmeye başlıyoruz. | TED | لكن تدريجيًا، ابتدأنا تعلم الكثير كما فعلنا مع فيروس سارس. |
Konut yapımında olduğu gibi, bunun için çözüm bulmakta toplumu dâhil etmek zorundaydık ve katılımcı bir tasarım süreci başlattık. | TED | وكما فعلنا في عملية الإسكان، كان علينا إشراك الأهالي في عملية البحث عن حلّ لهذا. حيث بدأنا عملية تخطيط تشاركية. |
Ancak her zaman olduğu gibi, çığır açan bilimsel bir araştırma yaparken buluşma fırsatları olmamıştı. | TED | ولكن كما يحدث غالباً فإنهم عندما يقومون ببناء بحثٍ علمي رائد، لا يجتمعون بشكل جيّد مع بعضهم البعض. |