Ve, yaşamımızın bize değil de Tanrı'ya ait olduğu konusunda söylediklerinizin doğru olup olmadığını da bilmiyorum. | Open Subtitles | و لا أعلم إن كان ما تقوله صحيحاً حول أن الحياة لله وليست لنا |
Ama bilim adamları bu kuvvetler dengesinin bilinçli bir tasarımın bir işareti olduğu konusunda ikiye ayrılmış durumda. | Open Subtitles | ولكن إنقسمت آراء العلماء حول أن يكون هذا التوازن بين القوى هو دليل على تصميم ذكي |
Güzel şehrimizde korunma ücretinin sekiz altın olduğu konusunda anlaşmamış mıydık? | Open Subtitles | ألم نتفق على أن ثمن تنعمكَ بمدينتا الرائعة ثمانية قطع ذهبية؟ |
ilişkimizin her zaman için, bir çıkar evliliği olduğu konusunda sanırım ikimiz de aynı fikirdeyiz. | Open Subtitles | أعتقد أننا سنتفق على أن علاقتنا لطالما كانت إتحاداً للوسائل |
Leydi dahil, birçok kişi, ayaklarımın hafif olduğu konusunda iltifatta bulundular. | Open Subtitles | في الواقع، بعض الأشخاص و على رأسهم صاحبة الجلالة أخبروني بمدى خفة حركتي |
Herkes davranışlarına dikkat ettiği sürece nerede olduğu konusunda bana güvenebilirsin. | Open Subtitles | وطالما يحتذي الجميع أدب المعاملة، فثقوا بي أنّي سأخبركم بمكانها. |
Müşterim kitabın orijinal olduğu konusunda emin olmak istiyor. | Open Subtitles | عميلى يامل فى ان يتاكد ان هذا الكتاب اصلى |
Evliliğimizi ilk açtığımızda bekar olduğu konusunda yalan söyleyen biriyle beraber oldum. | Open Subtitles | عندما اتفقنا أوّل مرّة على الزواج المفتوح، عاشرتُ رجلاً كذب بشأن كونه وحيداً |
Newton'un öldürüldüğü gece hastanede olduğu konusunda niye yalan söyledin? | Open Subtitles | لمَ كذبتَ حول أنّكَ كنتَ في المستشفى في الليلة التي قتل فيها (نيوتن)؟ |
İşim olduğu konusunda yalan söylememeliydim. Bana çılgın gibi göründü. | Open Subtitles | لم يكن علي أن أكذب حول اضطراري إلي العمل لقد بدا غاضبا مني، |
Peki, eğer bunun yön bulma olduğu konusunda haklıysan o zaman bu şifreyi kırmak zor olmayacaktır. | Open Subtitles | حسنٌ، إذا أنت مُحق حول أن تكون هذه إحداثيات، إذن الشفرات ينبغي أن تكون سهلة الفك |
Cerrahlar yasanın hepimizin yararına olduğu konusunda fikir belirtiyorlar. | Open Subtitles | الجراحين كانوا ليتجادولوا حول أن هذا الفعل في مصلحتنا جميعاً |
Dediğin hakkında düşündüm de, geçen sefer hani tanıtım filminin saçma olduğu konusunda. | Open Subtitles | أنا كنت أفكّر بشأن ما كنتى تقوليه... - حول أن الفيلم الأرشادى هراء |
Bunun ülke ekonomisi için olumlu olduğu konusunda hemfikiriz değil mi? | Open Subtitles | أيمكننا جميعًا أن نتفق على أن هذا شيء جيد لهذا البلد؟ |
Ve bür süre çok iyi anlaşmamızın nedeninin bu olduğu konusunda ikna olmuştu. | TED | ولفترة من الزمن كان مقتنعاً ان هذا هو السبب الذي جعلنا نتفق في صداقتنا |
Doğrusu, bu jenerasyonların var olduğu konusunda anlaşabilsek bile bu jenerasyonlara kimlerin dahil olduğu konusunda hem fikir değiliz. | TED | وفي الواقع، إن اتفقنا أن هذه المجموعات حقيقة، لن نتفق حول من ينتمي إليها. |
General Washington bu ordunun büyük bir lideriydi, bu yüzden öyle tahmin ediyorum ki siz de onun eşsiz biri olduğu konusunda aynı fikirdesiniz. | Open Subtitles | العقيد (واشنطن) كان القائد العام لهذا الجيش و اعتقد بإننا سنتفق على اي حال و هذا الأمر لابد منه |
Pekala çete, sanırım hepimiz bunun Killer Frost'un Caitlin'in kararlarını etkilemesi olduğu konusunda hemfikiriz. | Open Subtitles | حسنًا، انظروا يا رفاق، أعتقد أننا سنتفق جميعًا على أن هذه حالة صغيرة لجانبها الآخر... جانب (كيلر فروست) من (كايتلين) يجعلها تسيئ من تقييم الأمور |
Leydi dahil, birçok kişi, ayaklarımın hafif olduğu konusunda iltifatta bulundular. | Open Subtitles | في الواقع، بعض الأشخاص و على رأسهم صاحبة الجلالة أخبروني بمدى خفة حركتي |
Herkes davranışlarına dikkat ettiği sürece nerede olduğu konusunda bana güvenebilirsin. | Open Subtitles | وطالما يحتذي الجميع أدب المعاملة، فثقوا بي أنّي سأخبركم بمكانها. |
Müşterim kitabın orijinal olduğu konusunda emin olmak istiyor. | Open Subtitles | عميلى يامل فى ان يتاكد ان هذا الكتاب اصلى |
Avcılar ganimet için ne toplar? Ya doktor olduğu konusunda yanıldıysak? | Open Subtitles | ماذا لو كنا مخطئين بشأن كونه طبيباً؟ |
Newton'un öldürüldüğü gece hastanede olduğu konusunda niye yalan söyledin? | Open Subtitles | لمَ كذبتَ حول أنّكَ كنتَ في المستشفى في الليلة التي قتل فيها (نيوتن)؟ |
İşim olduğu konusunda yalan söylememeliydim. | Open Subtitles | لم يكن علي أن أكذب حول اضطراري إلي العمل لقد بدا غاضبا مني |