| oraya gidip birkaç tutuklama yapabilirdik ama kimse bir şey görmemiş olacak. | Open Subtitles | بإمكاننا الذهاب إلى هناك و اجراء اعتقالات ولكن لم يرى أحدٌ شيئاً |
| Sakın oraya gidip vicdan yapmaya falan başlama olur mu? | Open Subtitles | لا تذهب إلى هناك وتبدأ بأظهار مشاكل تأنيب الضمير، إتفقنا؟ |
| oraya gidip izleme yapmamı ister misin? Hayır, gerek yok. | Open Subtitles | هل تريدني أن أذهب إلى هناك وأقوم ببعض التحريات ؟ |
| - Evet... hadi oraya gidip biraz kıç tekmelemeye başlaya... | Open Subtitles | نعم، دعينا نذهب إلى هناك ونبدأ في القتال والضرب و.. |
| oraya gidip Haitili'yi alacağım ve hemen geri döneceğim. | Open Subtitles | , سأذهب إلى هناك لاحضار الهايتي فحسب ثم سأعود على الفور |
| O işsiz kıçınla oraya gidip neler olduğunu... görmen lazım. | Open Subtitles | عليك أنت تذهب هناك وتتحقق عن الأمر بما أنك مفصولاً من العمل |
| Bak, tek yapmamız gereken oraya gidip imzasını almak mirasımızın kaybına üzülmek ve hayatımıza devam etmek. | Open Subtitles | حسناً, إنظر, كل ما علينا فعله هو الذهاب لهناك, ونحصل على توقيعها ونحزن على فقداننا حق البكورية , ونتخطّى الأمر |
| oraya gidip elemani silkelemem lazim. En fazla iki gün. | Open Subtitles | أريد الذهاب إلى هناك وأيجاد ذلك الرجل، يومين كحد أقصى. |
| Şanslıyız ki, milyonlarca mamut kalıntısı Siberya ve Alaska'daki sürekli buzulların içine gömülmüş durumda ve aslında resmen oraya gidip, bu kalıntıları çıkartabiliriz. | TED | لحسن الحظ ، نجد الملايين من بقاياهم منتشرة في الجليد مدفونة عميقاً في سيبيريا و آلاسكا، ويمكننا في الحقيقة الذهاب إلى هناك واستخراجهم. |
| oraya gidip, o şarlatanlarla takılmayı sevmiyorum. | Open Subtitles | لا أحب الذهاب إلى هناك والتسكع مع المغفلين |
| oraya gidip ilk gördüğün zenciyi alıp getirdin mi, Bill? | Open Subtitles | ماذا, تذهب إلى هناك, و تختار أول فتى أسود تراه؟ |
| Tatlım, neden oraya gidip bize oynayacak bir oyun getirmiyorsun? | Open Subtitles | عزيزي، لمَ لا تذهب إلى هناك وتأتي لنا بلعبة نلعبها؟ |
| oraya gidip insanların hikayelerini yazmalıyım. | Open Subtitles | ويفترض أن أذهب إلى هناك وأكتب قصة إنسانية |
| Evet, ben bile oraya gidip birşeyler söylemeyi-- Evet. | Open Subtitles | نعم لقد فكرت بأن أذهب إلى هناك بنفسي وأتكلم معهم |
| Elimizde tuğlalar ve beyzbol sopalarıyla oraya gidip günlerini göstermeliyiz. | Open Subtitles | يجب أن نذهب إلى هناك ونقوم بتحطيم بعضهم نأخذ بعض الطوب ومضارب كرة القاعدة ونشرح لهم الأمر |
| Ama onlardan önce oraya gidip kızı kurtarmalıyız. | Open Subtitles | لكن علينا أن نذهب إلى هناك أولاً لننقذ الفتاة الصغيره |
| Orduya katılırken oraya gidip ülkemi koruyacağımı sanıyordum. | Open Subtitles | لقد إنضممت، معتقداً أني سأذهب إلى هناك حامياً وطني |
| Büro oraya gidip... gangster arkadaşlarının ilgisini ona çekmeni istiyor. | Open Subtitles | والأدراة تريدك أن تذهب هناك ولترى إذا أحد مهتم من من أصدقائك العصابة |
| - Evet. oraya gidip bir gece kalmamız gerekiyor. | Open Subtitles | لذا يجب علينا الذهاب لهناك ، للبقاء حتى الليل |
| oraya gidip psikozlu evsiz barksızlar hakkındaki programın gerekliliğini kanıtlamam grekiyor. | Open Subtitles | عليّ الذهاب هناك و شرح برنامجي للمتشردين المختلين عقلياً؟ |
| İstersem ta oraya gidip arayabileceğimi söyledi. | Open Subtitles | قالت انه يجب علي ان اذهب الى هناك وابحث عنه بنفسي |
| Tae Yong, oraya gidip bizzat kendin kontrol et. | Open Subtitles | تاى يونج .. اذهب هناك بنفسك و اجمع بعض المعلومات |
| Cezaevinin etrafında çok fazla basın varmış ve oraya gidip tekrar istismar edilmemi istemiyormuş. | Open Subtitles | السجن محاط بالكثير من الإعلاميين لذا أبي لا يريدني ان أذهب لهناك ويتم استغلالي من جديد |
| oraya gidip en azından adının ne olduğunu öğrenmek bana mantıklı geliyor. | Open Subtitles | يبدو معقولا بالنسبة لي أن أذهب هناك على الأقل وأكتشف ما يُسمّى |
| Hanna, tekrar ortadan kaybolmadan önce oraya gidip onunla konuşmamız lazım. | Open Subtitles | هانا، يجب ان نذهب لهناك ونتحدث معه قبل ان يختفي مجدداً |
| Neden oraya gidip ustanla ilgilenmiyorsun, insan? | Open Subtitles | لم انت لا تذهبي هناك و تهتمي بسيدكِ .. أيتها البشرية ؟ |
| oraya gidip herkesi öldüreceğimizi mi söylüyorsun? | Open Subtitles | أتعنى أننا سنذهب إلى هناك ونقتل كل الناس؟ |