Arada bir o parçacıklar birbirlerine isabet edecek, ve kafa kafaya çarpışma gerçekleşecek. | TED | و كثيرا ما تتجه هذه الجسيمات باتجاه بعضها البعض، محدثة تصادما رأسيا مباشرا. |
Bu parçacıklar, kübit hallerine karşılık gelen kuantum hallerine sahiptir. | TED | توجد هذه الجسيمات في حالات كمِّية تتوافق مع حالة الكيوبت. |
Bazı parçacıklar onu delip geçerek yukarı atmosfere enerji yükleyebilir. | Open Subtitles | يمكن أن تخترقه بعض الجسيمات حيث تقوم بشحن الغلاف الجوى |
Yük taşıyan parçacıklar elementlerle değişerek sanal parçacıklara dönüşürler çünkü gerçek maddelerde olduğu gibi parçacık dedektörleri tarafından saptanamazlar. | Open Subtitles | جزيئات الطاقه الحامله تتغير من جزيئات ظاهره الى جزيئات تخيليه و الجزئيات الغير حقيقيه لا يمكن اكتشافها بكاشف الجزيئات |
Baskı uygulanır uygulanmaz, parçacıklar arasındaki bağlantı artıyor. | TED | بمجرد الضغط، يزداد التوصيل بين الجزيئات. |
Higgs bozonuna eşlik eden yeni parçacıklar ve yeni fenomenler bekliyorduk. | TED | نحن نتوقع جسيمات جديدة و ظواهر جديدة مصاحبة لجسيم هيقز بوزون. |
Boşluk ve yörüngelerde hareket eden parçacıklar gibi makul fikirler ortadan kayboldu. | Open Subtitles | لذلك فقد تلاشت الأفكار المحسوسة كالفراغ و الجسيمات التي تتحرك في مدارات |
Kuantum mekaniğinin bu temel kuralları tüm küçük atomaltı parçacıklar için geçerlidir. | Open Subtitles | هذه القواعد الأساسية لميكانيكا الكم تنطبق على كل الجسيمات الدون ذرية الدقيقة |
Temel parçacıklar nokta şekilli nesneler yerine sicim benzeri nesneler olarak düşünülüyor. | Open Subtitles | بدلاً من أن تكون الجسيمات الأولية جسيمات نقطية، نظنها الآن جسيمات وترية |
Minik kafeslerden oluşmamış bir evrende, parçacıklar her yöne istediği şekilde hareket eder. | Open Subtitles | في كونٍ لايملك بُنية شبكية أساسية تتحرك الجسيمات بنفس الطريقة في جميع الاتجاهات |
Higgs bozonu, temel parçacıklar dünyasının geri kalanının sahip olduğu güzelliği, simetriyi ve şıklığı taşımaz. | TED | لا يتشارك جسيم هيقز بوزون في الجمال, أو التناظر, أو الاناقة, مع عالم الجسيمات الاولية الاخرى. |
Bir hipotezle başladım, bilinen parçacıkların evrenin keşfettiğimiz sınırlarının ötesinde bile var olan tek parçacıklar olduğu hipotezinden. | TED | بدأت بافتراض, أن الجسيمات المعروفة هي كل موجودة في الكون, حتى ابعد من المجال الذي استكشفناه حتى الان. |
Eğer bir kimyager, kimyasal tepkime gerçekleştirmek istiyorsa; parçacıklar uygun ölçüde enerji ile doğru yönde çarpışmalı. | TED | عليه أن يدفع الجزيئات للإرتطام على نحو ملائم و بطاقة كافية |
parçacıklar çarpışır, ancak birbirlerine yol veremezler. Dolayısıyla ketçap akmaz. | TED | ستصدم الجزيئات مع بعضها البعض، لكن لا يمكنها أن تخرج من طريق الآخرين فلذلك الكاتشب لا يتدفق. |
Ve bu parçacıklar hemen hemen geçtiğimiz yüzyılda keşfedildi. | TED | وهذه الجزيئات تم إكتشافها على مدى القرن الماضي، إلى حد كبير. |
Bu kum boyutlu parçacıklar, elektronları moleküllerden ve atomlardan ayırabilen iyonlaştırıcı radyasyon yayar. | TED | هذه الجسيمات بحجم الرمال تنبعث منها إشعاعات أيونية، قادرة على فصل الإلكترونات من الجزيئات والذرات. |
Eğer çok büyük miktarda enerjiyi, minik bir hacme yoğunlaştırırsanız, yeni parçacıklar ortaya çıkar. | TED | ففي حال تركيز كمية كبيرة من الطاقة في مساحة محدودة، فستتشكل جزيئات جديدة في الوجود. |
Diz protezleri de eskidikçe parçacıklar kopabilir, bağışıklık hücreleri bunların etrafında iltihaba sebep olur. | TED | من الممكن أن تطلق مفاصل الركبة الصناعيّة جزيئات أثناء تآكلها، مسبّبةً التهاب الخلايا المناعيّة حول هذه الشظايا. |
Kalıntılar arasına gömülmüş olan parçacıklar cam, ahşap kıymıkları, plaster ve alçıdan oluşuyor. | Open Subtitles | شكراً الجزيئات المطمورة في الجثة هي شظايا من الزجاج و الخشب |
Ama hernasıl olduysa parçacıklar bilgiyi paylaştı. | Open Subtitles | ومع ذلك بطريقة ما .تبادلت الجُسيمات معلومات |
Bu bir parçacık fizikçisi için korkunç bir model, çünkü onlar garip küçük parçacıklar ile oynuyorlar, araba engelleri ile oynamıyorlar. | TED | فان ذلك لا ينطبق على فيزيائي الجزئيات لانهم لا يلعبون في مواقف السيارات انما يلعبون بالجزئيات الصغيرة الغريبة |