reklamcılık camiasında yalan diye bir şey yoktur. | Open Subtitles | فى عالم الإعلانات لا يوجد شيئاً أسمة كذب |
Pazartesi günü de amcasının reklamcılık şirketinde işe başlayacağım. | Open Subtitles | سأعمل لدى عمها من يوم الإثنين في مجال الإعلانات |
Tamam. Tamam, üniversiteden sonra bir reklamcılık ajansında çalışıyormuşuz. | Open Subtitles | حسن، نحن نعمل في شركة الإعلانات هذه بعد تخرجنا من الكلية |
Edebiyat, reklamcılık, eğlence sektörü ve her alanda. | Open Subtitles | في الأدب ، في الإعلان ، في التسلية ، في كل شيء |
reklamcılık yapıyorum. | Open Subtitles | التقينا الليلة الماضية. أنا إكسيك الإعلان. |
Şirket yerel kanallarla, Dunder Mifflin'in adını duyurmak için anlaşma yaptı ve hatta bu iş için profesyonel bir reklamcılık şirketiyle bile anlaştılar, yani durum... o kadar da kötü değil. | Open Subtitles | الشركة إشترت بعضاً من وقت البث في الأسواق المحلية لتعريف العالم على دندر ميفلين و حتى أنهم أرسلوا لنا محترفي دعاية |
Senin, reklamcılık deneyimin olmaması ne kötü. | Open Subtitles | من المؤسف أن ليس لديك أيّ خبرة في الإعلانات. |
Yaratıcılık gereken bir işte, yaratıcılıktan yoksun çalışıyor. reklamcılık olabilir. Uğruna öldürecek bir şey değil. | Open Subtitles | يعمل بالمجال الذي يعتمد على الإبداع، ربما الإعلانات لكن لا يستحق ذلك القتل بكلا الأحوال |
Tabii kimse reklamcılık karşısında senin kadar katı bir duruş sergileyemez. | Open Subtitles | حسنًا، لم يتّخذ أحدًا موقفًا أقوى ضد الإعلانات منك أنت. |
reklamcılık dilini kullanıyoruz burada. | Open Subtitles | الجميع يعلم من هو مانويل سافيدرا نحن نستخدم لغة الإعلانات |
Bu çıkıntıları reklamcılık günlerimden tanıyorum. | Open Subtitles | أعرف هؤلاء العجزة من أيامي في الإعلانات. |
Galiba bu yüzden reklamcılık işindesin. | Open Subtitles | أعتقد أن هذا هو السبب وراء عملك في الإعلانات. |
Uyanık Öneri hakkında geniş çaplı araştırma yaptılar, ve şimdi hepsi reklamcılık sektöründeler. | Open Subtitles | دراسات اقتراح الإستيقاظ هي على نطاق واسع الآن وينتهي بهم الحال جميعاً في الإعلانات |
reklamcılık gücü ile birlikte yerel kültürlerle kurduğu sömürgeci bağlardan ötürü çikolata duygusal, gerileyen ve yasaklanmış bir şeyin ruhunu elinde tutuyor. | TED | نتيجة ارتباطها بالطابع الاستعماري الممزوج بالثقافات والحضارات الأصلية. جنبًا إلى جنب مع تأثير الإعلانات. ظلت الشوكولاتة محتفظة بهالة من الطابع الحسّي والانحراف والمحظور. |
Aslında, reklamcılık işinde olan birini tanıyorum. | Open Subtitles | في الواقع أعرف شخصاً يعمل في مجال الإعلان. |
reklamcılık çok zaman alıyor. | Open Subtitles | العمل في مجال الإعلان يأكل الوقت، كما تعرفون |
Çünkü reklamcılık konusunda çok şey biliyoruz. | Open Subtitles | تَعْرفُ، ' يَجْعلُ نحن نَعْرفُ الكثير عن الإعلان. |
reklamcılık zaten avukatlıkla birlikte en sövülen meslek. | Open Subtitles | الإعلان بالفعل هم فوق مع المحامين بإعتبارها مسبّه, هذا لن يساعد |
Bu yalan reklamcılık. | Open Subtitles | هذه دعاية كاذبة |
Bay Simpson, Hiç Bitmeyen Öykü filmine açtığım davadan beri gördüğüm en açık yalan reklamcılık vakası bu. | Open Subtitles | سيد (سمبسون) هذه أكثر القضايا سماجة التي تتعلق بالإعلانات المخادعة منذ آخر قضية لي لفيلم اسمه "القصة التي لا تنتهي" |
Ayrımcılığın ikinci alanı reklamcılık ve pazarlama. Şöyle ki, kar amacı güden şirketlere, artık son doların bir penny | TED | هكذا نقول للقطاع الربحي: اصرف اصرف اصرف في الدعاية حتى لا يستطيع اخر دولار ان ينتج قرشاً |
Şey, reklamcılık işinde ama film çekiyor. | Open Subtitles | اعتاد على انتاج الاعلانات . لكنه ينتج افلاماً |
reklamcılık, Justine. reklamcılık. | Open Subtitles | الدعايا يا جستين، الدعايا. |
Dune reklamcılık pek hoş karşılamadı. Spundspace'e gittiler. | Open Subtitles | و يجب أن نعدل الدعايه و لأن كثرة الحجز غير مجدي |
1889 Zührevi hastalık yasasından dava edildim ve 1916 edepsiz reklamcılık yasasından dava edildim. | TED | قوضيت بقانون الأمراض التناسلية لعام 1889 و بقانون 1916 للإعلانات الغير لائقة. |