Kendini, kızın erkek arkadaşı sanıyor ve kız mükemmel bir hedef tatlı, utangaç, sıkıntılı, ... ve çevrimiçi yaşıyor. | Open Subtitles | يؤمن بأنه صديقها وهي الهدف المثالي حلوة، خجولة، مضطربة |
Kocası kayıp, doğumu sıkıntılı. Biraz zaman alabilir. | Open Subtitles | زوج مفقود, إنها حالة ولادة مضطربة, قد أتواجد هناك لبعض الوقت |
Artık bu andan itibaren daha sıkıntılı durum çıkarmayalım. | Open Subtitles | دعونا لا نتسبب بمواقف مزعجة لبعضنا البعض من الآن وصاعداً |
Bu sıkıntılı zamanlarda bir adamı hain ilan etmek kolaydır. | Open Subtitles | فى هذه الأوقات المضطربة من السهل تسمية أى رجل خائن |
Beyler, hiç kadınınızla sıkıntılı devirlerden geçtiniz mi? | Open Subtitles | رجال هل سبق وأن مررتم بوقت عصيب مع زوجاتكم ؟ |
Bizim de bu sıkıntılı dünyada bolca güneş ışığına ihtiyacımız var. | TED | و نحن بحاجة إلى الكثير من ضوء الشمس في هذا العالم المضطرب. |
Ticaret Bakanım, sizin de isteğinizin bu olduğunu biliyorum ancak yine de sıkıntılı görünüyorsunuz. | Open Subtitles | حضرة وزير التجارة، أعرفُ أن هذا مُبتغاك ... ولكن يبدو أنك مضطرب |
Zavallı adamı mahvettin, haftalardır sıkıntılı ve üzgün. | Open Subtitles | لقد حطمتي قلب الرجل المسكين بالفعل إنه مكتئب منذ أسابيع |
İyi zamanlarımız, ilginç zamanlarımız oluyor, ve tabi bazen sıkıntılı zamanlarımız da. | TED | هنالك أوقات جيدة, أوقات مثيرة للأهتمام, و هنالك أوقات عصيبة كذلك. |
Dünyanın bu tarafı çok sıkıntılı. | Open Subtitles | هذه المنطقة من العالم مضطربة جداً |
sıkıntılı bir hayat yaşadığını biliyorum. | Open Subtitles | أعرفُ بأنهُ قد حظى بحياةٍ مضطربة... |
sıkıntılı ama umarım sıkıntısı artık azalmış bir kız. | Open Subtitles | فتاة مضطربة هذا ما آمله |
O dosyalardaki bilgiler sıkıntılı şeylerdi. | Open Subtitles | بانك لم تستطع تركه ليصبح امراً يعرفه الجميع المعلومات في هذه الملفات كانت اشياء مزعجة |
Kalplerden korku çıkarıldığı zaman, rüyalar da artık sıkıntılı olmayacaktır. | Open Subtitles | اذا كان قلبك هكذا فستكون أحلامك مزعجة |
Kültürümüzün şu sıralar bu kavramla az çok sıkıntılı bir ilişkisi olduğunun farkındasınızdır. | TED | قد تكونوا لاحظتم بأن لدى ثقافتنا شيئًا من العلاقات المضطربة مع هذا المفهوم حاليًا. |
Bakın, şu sıralar sıkıntılı bir dönemde olduğunuzun farkındayım ama sizden bazı bilgiler almalıyız. | Open Subtitles | أَعرف أنك تمر بوقت عصيب ولكننا نحتاج منك لمعلومات |
Haftada birkaç kere, sıkıntılı çocuklar geliyor. | Open Subtitles | وقبل بضعة مرات في الأسبوع نحن يكون بعض الأطفال المضطرب يأتي أكثر. |
- sıkıntılı gibisin, Tomlin. | Open Subtitles | الخطه تستمر على قدم وساق تبدو مضطرب يا (توملن) |
Bay Willis'in okuyor olduğunu ve hiç de sıkıntılı olmadığını söyledi. | Open Subtitles | وكان السيد يقرأ ولم يظهر أنه مكتئب |
Eğer yaşadığınız dönem çok sıkıntılı görünüyorsa | Open Subtitles | عندما تشير الأوقات بأن الأوقات عصيبة جداً |
Birkaç hafta önce, sıkıntılı olduğumu gördü konuşmak isteyip istemediğimi sordu. | Open Subtitles | منذ أسبوعين كنت أواجه وقتاً عصيباً سألتني إن كنت أريد أن أتكلم |
Bu sıkıntılı zamanlarda o ikisinin arasında çok ufak bir fark vardır. | Open Subtitles | الاثنان ليسا منفصلين في هذه الأوقات العصيبة |
30 yılı aşkın bir süredir bu okulun rehber öğretmeniyim ve bir öğrenci sıkıntılı olduğunda bunu anlarım. | Open Subtitles | ولقد كنتُ مرشدةً تربويةً في هذه المدرسة لأكثر من ثلاثين عاما، واستطيع معرفة إن كان الطالب يمر بأزمة |
sıkıntılı günümde Rabbe yönelirim. | Open Subtitles | في يوم ضيقي فانا اسعى للرب |
Bu sıkıntılı dönem geçicidir. | Open Subtitles | هذا اكتئاب مؤقت |