Barış sağlamak ve savaşları durdurmak için yapabilceğimiz şeylerden biri de dünyadaki en zengin ülkelerinin gelişmekte olan ülkelere yardım ettiğinden emin olmak. | TED | وأحد الأشياء التي نستطيع فعلها لإيقاف الحروب وإحلال السلام هو التأكد من أن أغنى دول عالم تساعد الدول النامية. |
Benim işim herkesin olabildiğince iyi bir yazar olmasını sağlamak. | Open Subtitles | وظيفتي أن أتأكد أن يصبح الجميع في صفي افضل الكتاب |
Gerekli duyarlık miktarını sağlamak için pilotun uçakla birlikte inmesi gerekecek. | Open Subtitles | لضمان التفجير لابد من ان يهبط بها الطيار في المكان المحدد |
Ama bu yeteneği, türümüzün korunmasına katkı sağlamak yerine kendin için kullandın. | Open Subtitles | ولكن بدلًا من استخدام هذه المهارة للحفاظ على جنسنا استخدمتها لمساعدة نفسك |
İnanıyorum ki, bilgisayarları akıllıca kullanmak matematik eğitiminin işe yaramasını sağlamak için altın bir fırsat. | TED | اعتقد ان الاستخدام الامثل للحواسيب هو الحل الانجع لجعل تعليم الرياضيات ينجح |
Yapmanız gereken düşman olmayanları ayırıp güvenliğini sağlamak. Bir de bunun stresine giremem! | Open Subtitles | مهمتكم هي تأمين وعزل النّيران الصديقة، لا يمكنني التأكيد على هذا بما يكفي |
Karşımdakinin beni anlamasını sağlamak için tuhaf bir yoldu. | Open Subtitles | كانت هذه طريقة غريبة لكى أجعل نفسى مفهوماً |
Bu koalisyon herkesin kaliteli göz bakımına erişmesini sağlamak adına harekete geçen 53 devlet başkanıyla sözleşme yapmak için bir araya geldi. | TED | وقد اجتمعت هذه التحالفات هذا العام، لعقد اتفاق مع 53 رئيس حكومة، التزموا الآن باتخاذ إجراءات نحو توفير العناية بالبصر والعينين للجميع. |
Amacımız, bir şeyler üretmeye dair buradan giderken, geldikleri vakte kıyasla daha bilinçli olmalarını ve eğlenirken de bir şeylerin çözülebileceğinin farkına varmalarını sağlamak. | TED | هدفنا هو التأكد من أنهم سيغادروا مع إحساس أفضل لكيفية صنع الأشياء عن وقت وصولهم والتصديق الداخلي العميق بأنه يمكنك معرفة الأشياء المحيطة بالتدرب |
Mümkün olan en fazla sayıdaki yavrunun, kendilerinin de üreyebileceği kadar uzun yaşamasını sağlamak. | Open Subtitles | التأكد من أن اكبر عدد ممكن من الصغار سيتمكن من العيش مدة كافية ليتكاثر بدوره |
Hayır, Haley'nin nedimelerinden birisi olarak... onların birlikte kalmasını sağlamak benim işim. | Open Subtitles | كلا, لانه بما اني وصيفة العروس لـ هايلي فـ التأكد من بقائهما معاً .. |
Bu şey tehlikeli. Görevim, bu geminin güvende olmasını sağlamak. | Open Subtitles | إنها خطيرة إنه عملي أن أتأكد أن هذه السفينة آمنة |
Kocan ile yapacağımız bu değiş, tokuş işleminin, süprizlere mahal bırakmadan gerçekleşmesini sağlamak için biraz kendi işime bakmalıyım. | Open Subtitles | حتى أتأكد من أن لا تكون ... هناك مفاجآت وبأن عملية التبادل هذه مع زوجكِ قد تمّت كما وعدت |
Kısa sürede, henüz kurulmuş, kırılgan ülkemizin düzenli eyalet milislerine erişimini sağlamak adında İkinci Değişiklik maddesi yazıldı. | TED | وبإيجاز، كُتب التعديل الثاني للدستور لضمان أنّ دولتنا حديثة العهد والهشّة باستطاعتها الوصول إلى ميلشيات حكومية منظّمة. |
Uzaktan kumanda edilen araçların diğer gemilerden etkilenmemesini sağlamak için oldukça hızlı gidiyoruz. | TED | نذهب بسرعة كبيرة لضمان أن المركبات لن تتأثر بأي سفن أخرى. |
İşin büyük bölümü özel sektör tarafından yapılacak, bu durumda güvenliği sağlamak için stratejik bir iş bölümü yapılması gerekiyor. | Open Subtitles | سيتم إنجاز معظم العمل بواسطة القطاع الخاص إذن سيكون هناك قسم إستراتيجى للعمالة للحفاظ على السرية المطلوبة |
Ve sonra Seattle da bu uygulamayı kullanmaya karar verdi, şehir sakinlerinin tıkanmış rögarları temizlemelerini sağlamak için. | TED | ومن ثم قررت سياتل استخدامه لجعل المواطنين ينظفون مصارف مياه العواصف المسدودة. |
Bu durumda, eğer aşı istiyorsak teşvik veya bir takım sübvansiyon sağlamak zorundayız. | TED | وفي هذه الحالة, إذا اردنا اللقاحات, يجب علينا تأمين حوافزٍ أو بعض أنواع المعونات. |
Sevdiğim adamın beni tekrar sevmesini sağlamak için New York'ta deli gibi dolanıp duran birisi olduğumu. | Open Subtitles | شخص ما يجري في نيويورك بجنون أحاول أن أجعل الرجل الذي أحبه أن يحبني |
2015'te bu 25 milyondan fazla insanın evlerine enerji sağlamak için öğünlerini atlamasına sebep oldu. | TED | في عام 2015 تسبب ذلك في عدم تناول 25 مليون شخص لوجباتهم ليتمكنوا من توفير الطاقة لمنازلهم. |
Ardından muhafaza edilen anahtarlar kuvvetli veri koruması sağlamak için kullanılabilecektir. | TED | يمكن استعمال الأرقام المحتفظ بها حينها لتوفير حماية معلوماتية قوية جدًّا. |
Ama bir konsepte sahip olmak ayrı, onun işe yaramasını sağlamak ise tamamen ayrı bir şeydir. | TED | ولكن أن يكون لشيء ما مفهوم، فهذا شيء منفصل تماما عن جعله ينجح. |
Onların bunu yapmalarını sağlamak için, davadaki bütün görüşleri yok etmeliyiz. | Open Subtitles | لكي نجعلهم يقوموا بذلك، يجب علينا أن نُزيل كل سمة متعلقة بالقضية من خلال الطعن بالحالة الطبية و بِشهودهم |
Yapabileceğin tek şey, onu çok sevdiğini ve bunu hiçbir şeyin değiştirmeyeceğini anlamasını sağlamak. | Open Subtitles | الشيء الوحيد الذي يمكنك عمله هو أن تتأكد أنها تعرف أنك تحبها وأنه لا شيء سيغير هذا أبداً |
Esinti hissini sağlamak için... ..parktaki eski vantilatörü kullanalım. | Open Subtitles | لكي نجعله يشعر بالهواء عليه فلنستخدم تلك القديمة المتوقفة عند الحديقة |
Amacımız da bu. İnsanların yardım almaktan kaçınmaması, daha kolay yardım almasını sağlamak. | TED | وهذا هو الهدف، جعل الأمر أسهل للناس للحصول على المساعدة من تجنب المساعدة. |
Ama bu alanları halka açmak kolay olmadı ve öyle kalmalarını sağlamak daha da zor. | TED | ولكن تخصيص هذه المساحات للاستخدام العام لم يكن بسيطًا، وسيكون من الصعب أكثر الحفاظ عليها بهذه الطريقة. |