| Bu çanta, seni hayatta tutan tek şey olabilir şuan. | Open Subtitles | ربما تكون هذه الحقيبه الشئ الوحيد الذي يبقيك حياً |
| Ama kardeşiniz sizi güvende tutan tek şey. | Open Subtitles | لكن أخاك الشيء الوحيد الذي يبقيك على قيد الحياة |
| Evet ama bu iş beni akıllı tutan tek şey. | Open Subtitles | أجل، حسناً، هذه الوظيفة هي الشئ الوحيد الذي يبقيني عاقلاً. |
| Sigara beni dengede tutan tek şey. | Open Subtitles | التدخين هو الشيء الوحيد الذي يبقيني متوازنة. |
| Tavanı tutan tek şey şuradaki kömür sütunları. | Open Subtitles | والشيء الوحيد الذي يحمل السقف هي ركائز الفحم هنا |
| Bu derslere katılmama izin vermeniz gerekiyor. Beni dengede tutan tek şey bu. | Open Subtitles | يجب عليكم أن تدعوني أحضر هذه الصفوف انها التي تبقيني متوازناً |
| - Uyluk kemiğini bir arada tutan tek şey bu bez parçası. | Open Subtitles | القماش هو الشئ الوحيد الذى يبقى حوضيه معا |
| Orada ellerindeyken beni hayatta tutan tek şey seninle birlikte olma düşüydü. | Open Subtitles | أتعلم أن الشئ الوحيد الذي .. أبقاني على قيد الحياة ،عندما كنت مُحتجزة هي فكرة وجودي معك |
| Onlar gemiyi birarada tutan tek şey. | Open Subtitles | الآن إنه الشئ الوحيد الذي يبقى السفينة مترابطة |
| Bizi bir arada tutan tek şey içinde bulunduğumuz ev. | Open Subtitles | الشيء الوحيد الذي يبقينا سوياً هو السقف الذي فوق رأسنا. |
| Onu canlı tutan tek şey içindeki iblis. | Open Subtitles | الشئ الوحيد الذي يبقيها على قيد الحياة هذا الكائن الشيطاني بداخلها |
| Seni hayatta tutan tek şey bu görev. Anladın mı? | Open Subtitles | الشئ الوحيد الذي يبقيك علي قيد الحياة هو هذا المهمة , هل تفهمني؟ |
| Çünkü sizi ayakta tutan tek şey masaymış gibi görünüyor. | Open Subtitles | لأنه يبدو أن الشيء الوحيد الذي يبقيك متماسكاً الآن هو تلك الطاولة |
| Seni insan tutan tek şey ben olamam. | Open Subtitles | لا أستطيع أن أكون الشيء الوحيد الذي يبقيك بشريا |
| Seni insan tutan tek şey olamam. | Open Subtitles | لا أستطيع أن أكون الشيء الوحيد الذي يبقيك بشريا |
| Onlar uzun zamandır beni "insan" tutan tek şeydi. | Open Subtitles | لقد كانوا الشيء الوحيد الذي يبقيني بشراً لوقت طويل |
| İşim şu anda beni ayakta tutan tek şey | Open Subtitles | العمل هو الشيء الوحيد الذي يبقيني متماسكة |
| Beni burada tutan tek şey, sorumluluklarım. | Open Subtitles | مسؤوليتي هي الشيء الوحيد الذي يبقيني هنا |
| Küçük fare. Beni aklı başında tutan tek şey sensin. | Open Subtitles | أيها الفأر الصغير، أنت الشيء الوحيد الذي يبقيني عاقلاً |
| Bunları bir arada tutan tek şeyi almayı hatırlayamadıktan sonra bunca yiyeceği almanın ne anlamı kalıyor? | Open Subtitles | لماذا تشتري هذا القرف إذا كنت تستطيع أبوس]؛ ر تذكر الشيء الوحيد الذي يحمل كل ذلك معا؟ |
| Burada silah tutan tek hissedarı olduğu | Open Subtitles | أنت المساهم الوحيد الذي يحمل سلاحاً هنا |
| Bu derslere katılmama izin vermeniz gerekiyor. Beni dengede tutan tek şey bu. | Open Subtitles | يجب عليكم أن تدعوني أحضر هذه الصفوف انها التي تبقيني متوازناً |
| Aklımı başımda tutan tek şey gönderdiğin mektuplar. | Open Subtitles | هذه الرسائل الوحيدة التي تبقيني في توازني |
| Sparks ailesi 1940'lardan beri bir müzik dükkanına sahip, ama işleri kötü ve dükkanı ayakta tutan tek şey evin karşılığında aldıkları kredi. | Open Subtitles | العائلة تدير محل للموسيقى تملكه عائلة سباركس منذ سنة 1940 لكن العمل فى هبوط و قرض على المنزل هو الشىء الوحيد الذى يبقى المحل واقفا على قدميه |
| Bunun kafasına sıkmak, beni son iki senedir hayatta tutan tek şey. | Open Subtitles | ..التفكير يوضع رصاصة في وسط دماغه هو الشيء الوحيد الذي أبقاني على قيد الحياة طيلة تلك السنتين |
| Sanırım bileği yerinde tutan tek şey selobant. | Open Subtitles | أعتقد ان هذا الشريط اللاصق هو الشيء الوحيد الذي يبقى الكاحل |
| Bazen Bizi ayrı düşmekten tutan tek şey olduğunu. | Open Subtitles | أحياناً يكون هذا الشيء الوحيد الذي يبقينا من الإنهيار |
| Umut onu hayatta tutan tek şey. | Open Subtitles | الأمل هو الشيء الوحيد الذي يبقيها متماسكة |