Son birkaç hafta gerçekten zor geçti. uzaklaşmaya ihtiyacım vardı. | Open Subtitles | لقد كانا أسبوعين قاسييَن، أنا حقّاً كنت بحاجة إلى الإبتعاد |
Kimin telefonu bu, benden uzaklaşmaya çalışıyorsun! | Open Subtitles | من هذا الذي كان عليك الإبتعاد عني للتكلم معه ؟ |
Aile işinden olabildiğince uzaklaşmaya karar verdin. | Open Subtitles | وقررت الإبتعاد قدر الإمكان عن أعمال العائلة |
Senin uzaklaşmaya çalıştığın şeylerin arasında kalmak istemiyorum. | Open Subtitles | كما ترى ، لا يمكنني الدخول في تلك المتاعب التي تبتعد عنها |
Ama eğer kalbinizin derinliklerinde onu kurtarmak için her şeyi yaptığınızı ve buna rağmen hala sizden uzaklaşmaya devam ettiğine inanıyorsanız şu soruyu kendinize sormalısınız; | Open Subtitles | لكن، إن كنتُم تعتقدون بداخلكم بأنكم فعلتُم كلّ مابوسعكم لإنقاذها، وإلى الآن لازالت هي تبتعد عنكم |
Birkaç milyon yıl önce Ohio Nehri onları ayırdığında birbirlerinden uzaklaşmaya başlamışlar. | TED | وشرعوا في الابتعاد عندما فصلهم نهر أوهايو قبل بضعة ملاييين من السنين. |
Eğer böyle devam edersen, dikkat et biraz yalnız kalmak istediğini söyleyecek ve uzaklaşmaya başlayacak. | Open Subtitles | أنّها ستطلب منكَ أن تعطيها مساحة. و ستبدأ بالإبتعاد. |
Sadece biraz uzaklaşmaya ve kafamı toplamaya ihtiyacım var. | Open Subtitles | أريد فقط الإبتعاد, تعلمين, لآخذ بعض الوقت مع نفسي وأصفّي ذهني. |
Biri yoluna çıktığında doğal tepki olarak çarpışmadan uzaklaşmaya çalışırsın. | Open Subtitles | لو أن هناك شخص يعترضك فردة الفعل الطبيعية هي الإبتعاد لتجنب الصدام |
En kısa sürede benden uzaklaşmaya çalışıyor gibiydi. | Open Subtitles | بدا وكأنّه يحاول الإبتعاد عنّي بأسرع ما يمكنه. |
Yalanlar, entrikalar... Hepsinden uzaklaşmaya ihtiyacım var. | Open Subtitles | الأكاذيب، والخُدع، أريد الإبتعاد عن كلّ ذلك. |
uzaklaşmaya devam et. Uzaklaştıkça daha iri görünüyorsun. | Open Subtitles | إستمري في الإبتعاد ، كلما ابتعدت أكثر كلما بدوت أكبر |
uzaklaşmaya çalıştım ama dönüp dolaşıp geldiğim yer yine o oldu. - Bu bir orta yaş krizi değil. | Open Subtitles | .حاولت الإبتعاد لكني لا أنفك عن الرجوع لها .هذه ليست أزمة منتصف العمر |
Her gün, ondan uzaklaşmaya çalıştım. | Open Subtitles | كيف أصبح الشخص الذي كان وكل يوم أحاول الإبتعاد عنه |
Dinle, bir süreliğine izin alıp uzaklaşmaya ihtiyacın varsa durumunla ilgilenmek için izin almak istersen... | Open Subtitles | إسمع إذا أردت أن تبتعد عن عملك قليلاً تأخذ بعض الوقت للتعامل مع الوضع |
Olay yerinde yağmacı bir balık ya da bir yunus olduğu sürece uskumrular güvenli bir yere kaçamazlar, ama kızıl orkinoslar uzaklaşmaya başladıklarında çember yavaş yavaş güvenli derinliklere iner. | Open Subtitles | طالما تواجدت المفترسات من أسماك أو دلافين قريبة من المكان، لا تستطيع أسماك الإسقمري النجاة. لكن، عندما تبتعد أسماك التونة قليلاً، |
Çok kötü, koku uzaklaşmaya başladı. | Open Subtitles | هذا ليس جيداً، الرائحة تبتعد بعيداً |
Mutluysa ileri yüzer; bir şeyden uzaklaşmaya çalışıyorsa geri yüzer örneğin zehirli kimyasal gibi. | TED | لاحظوا، ستسبح نحو الأمام عندما تكون سعيدة؛ والعكس عندما تريد الابتعاد عن شيء ما كمادة كيميائية سامة. |
Tekerlekli sandalyede bir adamdı, çaresizce uzaklaşmaya çalışıyordu. | TED | كانت عبارة عن شخص في كرسي متحرك. يحاول مستميتا الابتعاد. |
Hugh Hefner uzaklaşmaya çalıştığımız her şeyi temsil ediyor. | Open Subtitles | هيو هيفنر يمثّل كل شيء نحاول الابتعاد عنه. |
uzaklaşmaya başladığımda onun gazetelere sarılı halde kilisen önünde yatan bedenine bakamadım. | Open Subtitles | "عندما بدأت بالإبتعاد" "لم أستطع مشاهدتها وهي ملفوفة بكل تلك اوراق الصحف" "أمام الكنيسة, لم أستطع" |