Diplomasinin beceriyle, sürdürülebilir bir şekilde, liderlere ve onların peşinden gidenlere baskı ve teşviki doğru dozda içerecek şekilde yapılması gerekir. | TED | ينبغي أن تُجهّز الدبلوماسية بدعومات كافية ومستمرة وأن تقوم بتطبيق خليط مناسب من الحوافز والضغوطات على القادة والأتباع |
Bunlar benim inançlarımı ve zümremi basitleştirmeye çabalayan işletmeler ve idareciler için içgüdüsel karşılıklar. ve onların çarkını yenmenin tek yolu, oyunu farklı kurallara göre oynamak. | TED | تلك المشاريع ما هي إلا استجابة غريزية ضد الشركات والمحتكرين لتلك المشاريع لتبسيط معتقداتي ومجتمعي، وأن الطريقة الوحيدة للتغلب على سيطرتها هو أن تلعب بقواعد مختلفة. |
ve onların senin sanayi artıklarına gömülmesini seyredeceksin. | Open Subtitles | و انت هنا ستشاهدهم و هم يغرقون في بركه عميقه الناتجه عن صناعاتك |
Onları alanındaki uzman kişilere incelettim ve onların aktif durumda olmadıklarını söylediler. | Open Subtitles | و قد قمت بتحليلها بمساعدة أكبر خبراء هذا المجال و هم يقولون أنها تبدو غير نشطة |
Bu onların gerçek yaşamlarında an be an oluyor ve onların zihinleri ve beyinleri, normal gelişimli akranlarında olandan farklı bir şeyde uzmanlaşıyor. | TED | إنه يحدث لحظة بلحظة في حياتهم الحقيقية, ويتم تكوين عقولهم, وتخصيص أدمغتهم بطريقة مختلفة عن زملائهم الطبيعيين. |
Çocuklarıma odaklanmak zorundayım ve onların iyi olduğundan emin olmalıyım. | Open Subtitles | لا بد لي من التركيز على أولادي والتأكد من انهم بخير |
"Bu çocuklarımıza ve onların çocuklarına anlatacağımız bir gece" gibi bir şey. | Open Subtitles | مثل أن هذه الليلة هي التي سنحكي لأولادنا وأحفادنا عنها |
Beni kaybedecekler, ve onların bunun sebebini anlamalarını istiyorum. | Open Subtitles | فإنهم سيفقدوني وأريدهم أن يتفقهموا لماذا |
Ama dostlar birbirlerine yalan söylemezler ve onların aşağılanmalarına izin vermezler, Jake. | Open Subtitles | - الأصدقاء لا يكذبون على بعضهم البعض ... ويضعون بعضهم البعض في موقف مهين كذاك يا جاك |
Aynı zamanda diğer anne adayları ve onların aileleriyle topluluk oluşturuyorlar. | TED | وفي الوقت نفسه، يشكلون مجتمعا مع الأمهات الحوامل الأخرى وأسرهم. |
Ama bugün, yaklaşık 9,000 hastanın ve onların ailelerinin sağlıklı olmak için ihtiyaç duydukları kaynaklara ulaşmaları için çalışan yaklaşık bin kadar üniversite öğrencisi avukatımız var. | TED | لكن اليوم اصبح لدينا ألف طالب جامعي يسلهمون في العمل من أجل ربط ما يقرب من 9000 من المرضى وعائلاتهم مع الموارد التي يحتاجون إليها للتمتع بالصحة. |
Elizabeth'i güvende tutmak için, yıllar önce benden istediğin gibi, onu bir bebekken kollarıma verdiğin zamanki gibi, ama şimdi kendi bebeği var, ve onların hayatındaki varlığın, onları tehlikeye atıyor. | Open Subtitles | (للمُحافظة على حياة وأمن (إليزابيث ، كما طلبت مني أن أفعل طوال تلك الأعوام الماضية ، عندما وضعتها لأول مرة بين ذراعيّ كطفلة صغيرة |
Asıl kaygılandıran ise; bizden o kadar çok daha yetkin makineler üreteceğiz ki bizim ve onların amaçları arasındaki en küçük bir fark, bizi ortadan kaldırabilecek. | TED | المقلق حقاً هو أننا نبني آليات أكثر كفاءة مما نحن عليه وأن أقل اختلاف بين أهدافها وأهدافنا يمكن أن يدمرنا. |
Bir daha cezaevine dönmemem ve onların özgür dünyadaki elçisi olmam umuduyla arzularını ve amaçlarını bana aşıladılar. | TED | ولقد رسخوا في داخلي كل الهاماتهم وأهدافهم، على أمل ألا أعود إلى السجن مرة أخرى، وأن أكون سفيراً لهم في العالم الحر. |
Belki bu şirkette iblisler vardır ve onların üstünde olduklarını biliyorlar. | Open Subtitles | حسناً ، ربما هم مشعوذون حقاً في الشركة . و هم يعلمون أنك ستلاحقيهم |
Bununla oraya gidersen ve onların senin çocuğun olduğunu söylersen Japon evlatlıkların soyundan geldiğine inanabilirler. | Open Subtitles | سايروا هذا فقط و قولوا انهم أطفالكم و هم يمكنهم أن يدعوا |
Onların bilmelerini istiyordum ki, biz onlara şahidiz ve onların yaşamlarında değişiklik yapmak için elimizden geleni yapacağız. | TED | أردتهم أن يعرفوا أننا سنشهد لهم و أننا سنفعل ما يمكننا فعله لنساعد في صنع فارق في حياتهم. |
Şu anda ABD'de, 115 bin civarında hasta var ve onların organ nakline ihtiyacı var. | TED | حاليًا في الولايات المتحدة، هناك ما يقرب من 115,000 مريض في حاجة لزراعة الأعضاء لإنقاذ حياتهم. |
Astrid, sen ve diğerleri onları Değişken kanatlar adasına sür ve onların geriye dönmediklerinden emin ol. | Open Subtitles | - استريد، أنت والآخرين امنعوا تشانجوينج من الوصول للجزيرة والتأكد من انهم لا لن يعودوا لها |
Çocuklarımıza ve onların çocuklarına yaşanabilir bir gezegen bırakabiliriz. | Open Subtitles | سنتمكن من إيجاد عالم يتمكن أبناؤنا وأحفادنا من العيش فيه |
O zaman buraya getir çünkü borsacılarla arkamdan bir anlaşma yapmış ve onların gitmesini istiyorum. | Open Subtitles | إذن أحضريه هنا لأنه قام بصفقة جانبية لعينة ما مع هؤلاء المتداولين وأريدهم خارج الأمر |
Ama dostlar birbirlerine yalan söylemezler ve onların aşağılanmalarına izin vermezler, Jake. | Open Subtitles | - الأصدقاء لا يكذبون على بعضهم البعض ... ويضعون بعضهم البعض في موقف مهين كذاك يا جاك |
Ve ölümcül hastalıkları süresince bu insanlara ve onların ailelerine ne olduğunu gözlemliyordum. | TED | وكنت أراقب ما يحدث للناس وأسرهم خلال فترة مرضهم اللأخير. |
Ek olarak, insanlarda olduğu gibi, eğer domuzun bir böbreğini alırsak o hala yaşamaya devam edebilir, bu problemlere karşı düşünceliyiz ama bence maksadımız hastaların ve onların ailelerinin henüz görülmemiş ihtiyaçlarını karşılamak. | TED | بالإضافة إلى ذلك، على غرار التبرع عند البشر، إذا أخذنا كلية واحدة فقط من الخنزير، يمكن أن يبقى الخنزير على قيد الحياة، لذلك نحن ندرك جيدًا المشكلات، ولكني أعتقد أن هدفنا هو مجرد تلبية الاحتياجات الطبية التي لم يتم تلبيتها لأولئك المرضى وعائلاتهم. |
Elizabeth'i güvende tutmak için, yıllar önce benden istediğin gibi, onu bir bebekken kollarıma verdiğin zamanki gibi, ama şimdi kendi bebeği var, ve onların hayatındaki varlığın, onları tehlikeye atıyor. | Open Subtitles | (للمُحافظة على حياة وأمن (إليزابيث ، كما طلبت مني أن أفعل طوال تلك الأعوام الماضية ، عندما وضعتها لأول مرة بين ذراعيّ كطفلة صغيرة |