Bu limitli düşünme yaklaşımını benimsedim ve tuvalime taşıdım ve düşündüm ki, tuvale resim yapmak yerine sadece göğsüme resim yapsam ne olur? | TED | أخذت هذا النهج التفكيري التقليدي إلى قماشتي و تساءلت ماذا لو ، عوضاً عن الرسم على القماش ، يمكنني فقط الرسم على صدري ؟ |
Bu yüzden öyle yapmak yerine, kalkanını döndürür ve ona arkadan yaklaşır. | Open Subtitles | لذا ما فعله عوضاً عن ذلك اخذ درعه واستداره ثم اقترب منها من الخلف |
Başkan hanım, bu hazırlığı yapmak yerine, belki de saldırının önüne geçmeliyiz. | Open Subtitles | بدلاً من الاستعداد له لربما علينا محاولة وقف هذا الهجوم سيدتي، الرئيسة |
Yani tüm bu zahmetli diyet ve egzersizleri yapmak yerine, sadece onların şişmanlarını beklememiz yeterli, belki birkaç turta yaparız. | TED | اذاً بدلاً من كل تلك المشقة في الحمية والتمارين فقط نحتاج أن ننتظر حتى يُصبحوا بُدناء ربما نقوم بخبز بعض الفطائر |
Belki kendi ayrıcalığının keyifle gösterişini yapmak yerine, ayrıcalığın keyifli gösterişiyle dalga geçiyordu. | TED | ربما بدلا من التباهي ببهجة بامتيازاتها كانت تسخر من أولئك الذين يتباهون بامتيازاتهم. |
Ama hafıza kartlarıyla pratik yapmak yerine, uyurken hafızamızı kandırabilecek ilginç bir yöntem olabilir. | TED | ولكن بدلًا من التدرب باستخدام البطاقات التعليمية، قد يكون هناك طريقة أكثر متعة، وهي أن نخترق ذاكرتنا أثناء نومنا. |
Anne yarın burada olacak ve bense hazırlık yapmak yerine bir hayalet ve köpekle aynı masada oturacağım. | Open Subtitles | فالأم ستأتي غداً، وبدلاً من الأستعداد أجلس علي مائدة واحدة مع شبح وكلب. |
Şu anda onun nöbeti olmalıydı ama yapması gereken şeyi yapmak yerine o dışarıda seninle birlikte. | Open Subtitles | من المفترض أن تكون مناوبتها الآن، لكن عوضاً عن فعل ما هو مفترض عليها، إنّها هنا معك. |
Bacakları ile yapmak yerine bütün işi esnek sırtı ile yapıyor, tırtıl gibi omurgasını bükerek vücut ağırlığının çoğunu kaldırıyor. | Open Subtitles | عوضاً عن إسناد المهمة جميعا لأرجله، يثني ظهره كاليسروع، مُقوساً عموده الفقري ليرفع معظم ثقل جسمه. |
Çünkü kızgınlık hissettiğinde, birinin suratına yumruğu atmak istediğinde bunu yapmak yerine kâğıda dökersin. | Open Subtitles | لأنهُ عندما تشعرُ بالغضبِ ، عندما تُريد أن تضرب أحدا ما فى وجهة تضعها على ورقةٌ عوضاً عن ذلك. |
Saç yapmak yerine, saç satmaya da başlayacağız. | Open Subtitles | عوضاً عن تصفيف الشعر سوف نبداً ببيعه أيضاً |
Toplumlarımızdaki toplu veya ortak irfana ulaşmak ve daha üretken çözümler bulmak adına onlara yatırım yapmak yerine siyasi duruşa tenezzül ettik. | TED | عوضاً عن محاولة الوصول إلى الحكمة المتجمّعة في مجتمعاتنا و إستثمارها لإيجاد حلول أكثر إبداعاً كنا قد عدنا إلى مواقفنا السياسية |
Bir arabaya yatırım yapmak yerine, topluluğa yatırım yapıyoruz. | TED | بدلاً من الإستثمار في سيارة, نستثمر في مجتمع. |
İlk hedefimiz için öncelikle geleneksel yapay zekâda gerektiği gibi yüzlerce pahalı test yapmak yerine sadece bir tıbbi görüntü kullandık. | TED | بالنسبة لهدفنا الأول، بدلاً من البدء بالعشرات والآلاف من هذه الصور الطبية المكلفة، واستعمال الذكاء الاصطناعي التقليدي بدأنا بصورة طبية واحدة |
Linux her bir görevi önem sırasına göre derecelendirirdi bazen de görevleri yapmak yerine önem sırası için daha çok zaman harcardı. | TED | كانت لينكس تقوم بترتيب كل مهمّة من مهامها حسب أهميّتها، مستغرقةً أحياناً وقتاً أكثر في ترتيبها بدلاً من أدائها. |
Bu adımların üç veya dördünü de yapıyoruz, sırayla yapmak yerine, paralel olarak yapıyoruz. | TED | نقوم بهذه الخطوات الثلاث أو الأربع، بدلاً من فعلها بتتابع، نقوم بهم معاً. |
çok açık bir duyguyla bu yüzden gelecekte bilgisayarlarımızdan yada dışardan alış-veriş yapmak yerine ihtiyacımız olan herşeyi evimizde kendi kişisel üreticilerimizde üreteceğiz | Open Subtitles | بإدراك واضح جدا لذا بالمستقبل، بدلا من التسوق عبر الإنترنت أو في الشارع يمكننا أن ننتج كل شيء نريده أو نحتاجه في المنزل |
Seni rahatsız eden şeyle ilgili bir şey yapmak yerine bodrumda surat asıyorsun. | Open Subtitles | عابس هنا في الدور السفلي بدلا من ان تقوم بشيء عن مايزعجك حقا |
Bunu yapmak yerine, biz balıkları besleyebileceğiniz bazı balık çubukları geliştirdik. | TED | بدلا من القيام بذلك في الواقع، لقد قمنا بتطوير بعض عيدان الأسماك يمكنك إطعام الأسماك. |
Diğer çocuklarla parti yapmak yerine aynen şimdi olduğu gibi seni bir kova dondurmanın başında bulmuştum. | Open Subtitles | وجدتك هنا, مثل تلك المره تأكلين الكثير من الآيس كريم بدلًا من الخروج و الإحتفال مع الأطفال الآخرين |
Ve bir sözleşme yapmak yerine aşkı bekleyerek ölmeyi tercih ederim. | Open Subtitles | وأفضل الموت ريثما يحدث بدلًا من أبدله بعلاقة اتفاقية. |
Gerçek işimi yapmak yerine, burada senin kötü bir durumu daha kötü yapmanı engellemeye çalışıyorum. | Open Subtitles | بدلًا من تأديتي لواجبي الحقيقيّ، إنّني هُنا أحاول إقناعك لتتوقّف عن زيادة الطين بلّة. |
Mayıs sineğimiz aile hayatının boğucu zincirlerinden kaçıp TV karşısında sonsuz geceler geçirmek veya çekemediği; berbat, rezalet, sıkıcı insanlarla barbekü yapmak yerine gönül eğlendirmek için aklını, zekasını ve gizlenmenin gücünü kullandı. | Open Subtitles | هذا الرجل ذو اليَوم الواحد كان يحاول الهروب من القيود العائلية الخانقة، وبدلاً من مشاهدة التلفاز لليالي لا نهاية لها |