| Programın reddi gösterir ki amaçlarımıza ulaşma konusunda ciddi değiller. | Open Subtitles | رفض البرنامج يبين أنهم ليسوا . جديين حول إنجاز أهدافنا |
| Emin olduğumuz bir şey var, artık o köyde değiller. | Open Subtitles | ، هنالك شيء واحد مؤكد أنهم ليسوا في القرية الأن |
| Her 10 kızdan altısı hiçbir şey yapmamayı tercih ediyor, çünkü yeterince güzel olmadıklarını düşünüyorlar. | TED | 6 من 10 فتيات يختارون عدم القيام بمهمة لإعتقادهم أنهم ليسوا بالجمال الكافي |
| Bazıları için bu, dünyaya terörist olmadıklarını söylemekti. | TED | فمثّلت للبعض رسالة للعالم أنهم ليسوا إرهابيين. |
| Bunlar senin gözlemin değil. Onlar züppe gibi davranırlar. | Open Subtitles | أنهم ليسوا بمستواكٍ أنهم يتفاخرون بأنفسهم لكونهم متعجرفين |
| Ekipteki üç kişinin de özellikle Honolulu'dan olmadıkları düşünüldüğünde çok uzun zamanlarını alacaktı. | TED | لقد استغرق ثلاثتهم وقتا طويلا جدًا، خاصة أنهم ليسوا من هونولولو. |
| onların ayrı ayrı olduğu sanılıyordu, ama sonradan anlaşıldı ki ayrı değillerdi. | Open Subtitles | حسناً، كانوا يعتقدون أنهم ليسوا متصلين أي متفرقين ولكنهم اكتشفوا أنهم مخطئين |
| Hiç peri görmemiş olman, onların var olmadığı anlamına gelmez. | Open Subtitles | حسنٌ ، كونكَ لم ترى الجنّيات قبلاً، فهذا لا يعني أنهم ليسوا حقيقيين. |
| - Merdiven boşluğunda değiller. - Belki başka bir yol bulmuşlardır. | Open Subtitles | ـ أنهم ليسوا في الدرج ـ ربما خرجوا من منفذ آخر |
| Ve bence, hiç küçümsenmeyecek bir şey, bu çok temel bir gerçeğe bağlı: herhangi bir notasyon sistemine bağımlı değiller. | TED | واعتقد بأن ذلك يعود وبشكل أساسي الى حقيقة جوهرية وهي أنهم ليسوا ملزمين بنظام منهجي |
| Anlatılacak türden hikâyeler değiller. | Open Subtitles | أنهم ليسوا من النوع من القصص التي يمكنك فعلاً أن ترويها. |
| Anlatılacak türden hikâyeler değiller. | Open Subtitles | أنهم ليسوا من النوع من القصص التي يمكنك فعلاً أن ترويها |
| Burası Washita Nehri değil, General, bekleyenler de savunmasız kadınlar ve çocuklar değiller. | Open Subtitles | "أنها ليست كموقعة نهر"واشيتا أنهم ليسوا نساء أو أطفال عاجزين في أنتظار مساعدتك |
| Bu aletleri kullanacak zekaya sahip değiller. | Open Subtitles | كيف؟ أنهم ليسوا أذكياء ليستعملوا مثل هذه الأدوات |
| Benim teorime göre bunun nedeni isviçrelilerin Kaliforniya'daki meslektaşlarına sıkıcı olmadıklarını kanıtlamak. | TED | و نظريتي هي أنها على هذا الشكل لكي يثبت السويسريون لأصدقائهم في كاليفورنيا أنهم ليسوا مملين. |
| Yalnız olmadıklarını bilmek sizi rahatlatacaktır. | Open Subtitles | ستشعر بالإرتياح حين تعرف أنهم ليسوا لوحدهم. |
| Gerçek hayata gönderecek bir fırlatma rampasında olmadıklarını biliyorlar. | Open Subtitles | من الواضح أنهم يعرفون أنهم ليسوا على منصة إطلاق تجاه الحياة الحقيقة |
| - Zombi değil onlar, geri gelen. | Open Subtitles | أنهم ليسوا من الزومبي, أنهم عائدون |
| Kimsenin hayranı değil onlar. | Open Subtitles | أنهم ليسوا معجبين بأحد بعينه |
| Kötü ebeveynler sürekli kötü ebeveyn olmadıkları konusunda ısrar edenlerdir. | Open Subtitles | فقط الذين يصرون على أنهم ليسوا آباء سيئن هم الآباء السيئين |
| Baba olmadıkları ortaya çıkınca hemen seyircilerin arasına atlayıp herkese "çak be" yapmalarına bayılıyorum ben. | Open Subtitles | يعجبني عندما أنهم ليسوا آباء، بعدها فوراً يقفزون للحضور ويصافحونهم |
| Ve onların araştırmalarını anladıkça ben de anlıyorum ki onlar bizlerden çok da farklı değillerdi. | TED | وماذا يحدث حينما تلقي نظرة على ما كان يفكر فيه المكتشفون لحظة توصلهم لاكتشافاتهم، أنك تفهم أنهم ليسوا مختلفين عنا. |
| Şimdiye dek, kötü biri olmadığı söylenen kişilerden iyi çıkan birine rastlamadım. | Open Subtitles | من بين الناس الرجال الذين قلت أنهم ليسوا سيئين لم أر أحداً ليس كذلك حقا |