Ama polis onun sabıka kaydını biliyordu, ben buraya gelmeden önce. | Open Subtitles | لكن الشرطة عرفت بسجلها الإجرامي . قبل أن أصل إلى هنا |
Hafta sonunda Los Angeles'de olmalıyım. | Open Subtitles | يجب أن أصل لوس أنجليس بحلول نهاية الأسبوع |
Oraya gitmeliyim ve tamamen panik yapmalıyım. | TED | لهذا يجب أن أصل إلى هناك وأكون في حال فزع مطبق. |
Ben gelene kadar kesinlikle hiçbir müdahalede bulunmasınlar. | Open Subtitles | ليقابلونى خارج دار الأوبرا و يضعوا فى الأعتبار ألا يتخذوا أى فعل قبل أن أصل |
Ya yarina kadar Oraya gidecektim ya da 25 milyon dolari kaybedecektim. | Open Subtitles | كان يجب أن أصل في اليوم التالي أو أخسر 20 مليون دولار |
Derhal cepheye gitmek istiyorum. Normandy'ye! | Open Subtitles | أريد أن أصل حالا إلى الجبهة إلى نورماندي |
Size ulaşmaya çalıştım, ama telefonu açan olmadı. | Open Subtitles | حاولت أن أصل إليك ولكننى لم أتلق رداً منك |
Tamam, bakın, O eve gitmeden önce, orda neler döndüğünden haberim yoktu. | Open Subtitles | حسناً , لم أعلم ما كان يجري هناك قبل أن أصل |
Söz konusu buzdolabı gerçekten akıllıysa, kulübeye vardığımda içi sucuk ve salamlı sandviçle dolu olur. | Open Subtitles | إذا كانت فعلا ذكية، سيكون بها الطعام الذي أريده قبل أن أصل إلى هناك، وداعا |
Hangi yolla gidersek gidelim, varış yerime, hareketten en geç 20 saat sonra ulaşmalıyım. | Open Subtitles | وبأية وسيلة علي أن أصل إلى هدفي خلال 20 ساعة من لحظة رحيلنا |
Bu çocuklara, onların rüyaları yoluyla ulaşabilirim. | Open Subtitles | أنا يمكن أن أصل لهؤلاء الأطفال من خلال أحلامهم |
Ayakkabımı çıkarmak için ayaklarıma ulaşamıyorum. Tamam. | Open Subtitles | لقد عدلت المقعد على الموضع الذي أريده لكن الآن لا أستطيع أن أصل لقدمي لأخلع حذائي |
Veya, belki buraya gelmeden önce şuraya gelmiştim. | Open Subtitles | أو ربما أنا وصلت إلى هنا قبل أن أصل هنا. |
-Odadan çıkmadım. -Burada öyle yazıyor. Bu sabah ben gelmeden önce olmuş. | Open Subtitles | هذا ما هو مكتوب لقد حدث هذا في الصباح قبل أن أصل إلى هنا |
İlk durak, 66. ve Broadway. Dört dakikada orada olmalıyım, lütfen. | Open Subtitles | البناء رقم 66 في برودواي علي أن أصل إلى هناك خلال أربع دقائق من فضلك |
Basın açıklaması yapmam gerekiyor. Bir saat içinde orada olmalıyım. | Open Subtitles | هنالك مؤتمر صحافي يجدر بي أن أصل في أقلّ من ساعة |
Ama Halderville'e hemen gitmeliyim gelecek perşembe değil. | Open Subtitles | لكني يجب أن أصل إلى هالدرفي الآن وليس الخميس القادم كيف أصل إلى هناك بدون خريطة؟ |
Los Angeles'a gitmeliyim. | Open Subtitles | يجب أن أصل إلى لوس أنجليس كان علي أن أصل منذ ساعات |
Sıfıra gelene kadar başka bir yerde oluyoruz. | Open Subtitles | قبل أن أصل إلى الصفر نكون في مكان ما آخر |
Ya yarina kadar Oraya gidecektim ya da 25 milyon dolari kaybedecektim. | Open Subtitles | كان يجب أن أصل في اليوم التالي أو أخسر 20 مليون دولار |
Eğer burada bir suç varsa, onun sonuna kadar gitmek isterim. | Open Subtitles | إن كانت هنالك جريمة فأرغب أن أصل إلى قاعها |
İki gün önce ona ulaşmaya çalışıyordum. | Open Subtitles | كنت أحاول أن أصل اليه منذ يومين كان ذلك عيد ميلاده |
Beka iyi durumda ama şu ben Oraya gitmeden onu vuracaktı. | Open Subtitles | إنها بخير ولكن هذا الآليّ كاد يقتلها قبل أن أصل إلى هنا |
Oraya vardığımda uyanmış olur diye düşünüyorum. | Open Subtitles | تصوّرتُ ما أن أصل إلى هناك، تكون هي قد استيقظت |
Hangi yolla gidersek gidelim, varmam gereken yere, hareketten en geç 20 saat sonra ulaşmalıyım. | Open Subtitles | وبأي حال يجب أن أصل لهدفي خلال 20 ساعة من لحظة مغادرتنا |
Eve dönüp, kartı alabilirsem, nişancıya ateş etmeden ulaşabilirim. | Open Subtitles | إن أمكنني أن أرجع إلى المنزل وأحضر تلك البطاقة يمكنني أن أصل إلى القناص قبل أن يسدد طلقته |
Ama makineye ulaşamıyorum ve düşünüyorum: "Ne yapacağım? " "Ne yapacağım?" | Open Subtitles | أنا لا أستطيع أن أصل لماكينة التصوير و كنت أفكر ماذا أفعل ماذا أفعل ؟ |
İstediğim mevkiye ulaşıp sonunda kendimi sahtekar gibi hissetmek istemiyorum. | TED | هذا ليس أنا لا أريد أن أصل إلى هناك ومن ثم أشعر وكأنني نصاب |