Düşüncelerimizi ne zaman otele geri döneceğiz gibi daha önemli şeylere yoğunlaştıralım. | Open Subtitles | لنحوّل مناقشتنا إلى أشياء أكثر أهمية عندما نعود للفندق أريد غرفة لوحدي |
Bunun adı senkrotron radyasyonu ve bu normalde proteinler gibi şeylere bakmak için kullanılıyor. | TED | ويسمى هذا الإشعاع السنكروتروني، ويتم استخدامه عادة للنظر إلى أشياء مثل البروتينات و ما شابه. |
Örneğin, kurudukça bitkinin anatomisindeki değişim ve ince yapı gibi şeylere bakarız. | TED | مثلا ننظر إلى أشياء مثل التغيرات في الهيكل الداخلي للنبات عندما يجف وبنائه الخارجي. |
Güçlü bir antioksidan, diğer şeylerin yanı sıra, kanseri yok etmekte kullanılır. | Open Subtitles | غني بمضادات الأكسدة، و استخدم لكظم السرطانات، بالإضافة إلى أشياء اخرى عديدة |
Başka güzel şeylerin de başlangıcı olabilir ama aynı zamanda sefalete, umutsuzluğa, büyümenin engellenmesine ve erkekte memeye neden olur. | Open Subtitles | وقد يكون بوابة إلى أشياء جميلة ولكنه قد يقود إلى الفقر، اليأس، تقزم المراهقة، يكبر ثديين للرجُل أيضاً |
Fakat aynı zamanda, tabii ki bu süreç yepyeni şeylere yol açacak. | TED | ولكن في الوقت نفسه، بالطبع، سيقود التقدم إلى أشياء جديدة كليًا. |
Yani, bu bir açıdan yapıyı hesaplama olarak düşünme ve bilgi şeklindeki yapı bu gibi başka şeylere yönlendiriyor. | TED | إذن، هذا النوع من التفكير حول البنية كحساب والبنية كمعلومة يقود إلى أشياء أخرى، مثل هذه. |
Ve eğer rahatsız olursa, insanları acayip şeylere çevirebilir. | Open Subtitles | وإذا ثار غضبه استطاع تحويل البشر إلى أشياء مشوّهة. |
Pek çok insan güvenebileceği şeylere ve insanlara sarılır. | Open Subtitles | المعظم يلتفتون إلى أشياء و أشخاص لا يثقون هم بهم |
Bu adanmışlığın iyi şeylere yol açmayacağını söyledim. | Open Subtitles | قلت له أن الإهداء من شأنه أن يؤدي إلى أشياء غير جيد ة |
Ben şu an tamamen farklı şeylere yoğunlaştım, harika şeylere. | Open Subtitles | تفكيري متجه إلى أشياء أُخرى ، أشياء رائعة |
Yeni şeylere maruz kaldığında bu çok normal. | Open Subtitles | إنه من الطبيعي جداً عندما تتعرض إلى أشياء جديدة. |
Usman Riaz: Evet, o ilkiydi. Sonra -- O öğrendiğim ilk şeydi, sonra başka şeylere ilerlemeye başladım. | TED | عثمان رياز: نعم، ذلك كان أول واحد. ثم - كان ذلك أول شيء تعلمته، وبعد ذلك بدأت أتقدم إلى أشياء أخرى. |
Bunların hepsini birlikte kredi raporlarına, sigorta primlerine, tahmini polislik sistemi gibi şeylere, hüküm rehberlerine dönüştürüyoruz. | TED | وغيّرنا هذه البيانات معا إلى أشياءٍ مثل تقارير الجدارة الائتمانية، إلى أقساط التأمين، إلى أشياء مثل الأنظمة التنبئية لحفظ الأمن، إلى المبادئ التوجيهية لإصدار الأحكام. |
Bu da bu tür şeylere sebebiyet veriyor. | TED | ولذا فإن ذلك يقود إلى أشياء كهذه. |
Çizimde yetenekli olmayabiliriz; ama karmaşık şeyleri basit şeylere nasıl böleceğimizi ve tekrar nasıl bir araya getireceğimizi sezgisel olarak biliyoruz. | TED | إذًا بغض النظر عن امتلاكنا مهارة الرسم، الأهم أن نعلم بديهيًا كيف نحلل الأمور المعقدة إلى أشياء بسيطة ثم نعيد دمجها مجددًا. |
Diğer şeylerin yanında, onurlandırmak, anne babanı saygıyla dinlemek ve dediklerini uygulamak anlamına gelir. | Open Subtitles | الإكرام يعني الإستماع بإحترام لنصيحة الوالدين بالإضافة إلى أشياء أخرى |
- Diğer şeylerin yanı sıra. | Open Subtitles | إضافة إلى أشياء أخرى |
Başka şeylerin de açılmayacağına. | Open Subtitles | ...بالإظافة إلى أشياء أُخرى هو مفتوح |