Bununla birlikte bir tür eşitlik ruhu var. Hepimiz temel olarak eşitiz. | TED | و بالاضافة الى ذلك هنالك نوع من المساواة.فنحن جميعا متساوون بشكل اساسي. |
İşte karadelikleri bulmak ve üzerlerinde çalışmak isteyen kişinin temel sorusu bu. | TED | هذا سؤال اساسي لأي شخص مهتم بالبحث عن و دراسة الثقوب السوداء |
Bu arada ortağım bir Meksikalı-- öğrendiğim şey sizin de bildiğiniz gibi yemek hepimiz için temel bir ihtiyaç ve gayet tabii Meksikalılar için de bu durum böyle. Ama aslında yemek bundan fazlası. | TED | شريكي مكسيكي.. وكلما تعمقت فيها كما تعلمون الطعام بالنسبه لنا جميعا هو شيء اساسي وللمكسيكيين ايضا, ولكنها اكثر من ذلك |
Böylece, basit bir şekilde kendi kendine geçinen bu genç ve güzel çello sanatçısını kanatları altına aldı. | Open Subtitles | لذا , هذه عازفة الكمنجة الصغيرة الجميلة من , بشكل اساسي تعيش معتمدة على نفسها هو اخذ هذه الفنانة الصغيرة تحت جناحيه |
Ve diyelim ki bu problemin çözümü o kadar basit ki başarısız olması için... | Open Subtitles | ودعينا نقول ان الحل لهذه المشكلة .. هو سهل جداً اساسي جداً .. بحيث ان .. الفشل في الاعتراف له هو |
Bu yeni piramid sadece iş hayatı için zaruri değil, herkes için geçerli | TED | انه ليس اساسي فقط في مجال الأعمال بل اساسي في الحياة |
Aslında temel anlamda işletmeler toplumsal sorunlara sebep oluşturarak kâr yapmaz. | TED | الأعمال لا تحقق الأرباح عن طريق التسبب بمشاكل اجتماعية في الحقيقة ليست في أي احساس اساسي |
Eğer bu resim dünyanın fakirliğini betimliyorsa, o zaman yarısından çoğu temel geçim kaynağı olarak çiftçilik yapıyor. | TED | ان كانت هذه الصورة تمثل فقراء العالم، اذن فاكثر من نصف العاملين بالزراعة كمصدر اساسي للدخل. |
Burada gördüğünüz bu kung kabilesi mensubu sanıyorum gösterdiği kadar uzun bir balığın nasıl da kaçtığını anlatıyor; ama bu oyun sahnesinin temel bir parçası. | TED | حسناً، هذا البوشمان، كما أعتقد، يتحدث عن السمكة التي مرت وكانت بذلك الطول، لكنها جزء اساسي من مشهد اللعبة. |
temel olarak, şüpheli bir buluşmaya gideceksiniz, ya da potansiyel olarak kötü bir yemeğe. | TED | بشكل اساسي.انتم معرضون لبعض المواقف مواعيد غير مرتبة, او اجتماع سيء |
Yazılım, başka bir temel gücün konusu: daha da çok versiyon çıkarma emrinin. | TED | البرامج تخضع لعامل اساسي اخر: الإصرار على إصدار إصدارات جديدة بإستمرار. |
Gayet iyi tanıyorum. temel olarak para aklayan biri. | Open Subtitles | اجل منذ فترة طويلة انه يقرض الأموال بشكل اساسي انه رجل مهذب |
Darwin çalışmalarıyla temel bir inancın altını oyuyordu. | Open Subtitles | ما كان يحاول دارون ضعضعته في كتابه هو معتقد اساسي |
Ama temel olarak, hayvan nükleotitleri, insanınkilerin yerini alıyor. | Open Subtitles | لكن بشكل اساسي النيكليوتيدات الحيوانية تستولي علي الانسانية |
Elimizde senin için bir temel olduktan sonra, o bize virüsün ne kadar hızlı yayıldığını söyleyecektir. | Open Subtitles | بما ان لدينا خط اساسي بالنسبه لك , ذلك سيخبرنا بالضبط السرعة التي يستغرقها الفيروس للانتشار. |
Oluyorum ama sadece basit olduğunu düşündüğüm şeyde değilim. | Open Subtitles | سأفعل ذلك, ولكن ليس في شيء اساسي يمس الشركة |
Aradığın basit Yüzük Taşıyıcısı ise... | Open Subtitles | اذا كنت ترغب في رجل حامل خاتم اساسي |
Sana göre her şey basit. | Open Subtitles | . ولكن انت تظنين ان كل شيء اساسي |
Herhangi bir şey... basit korkutucu bir şey. | Open Subtitles | شيء اساسي شيء مرعب |
Jerome, senin yaşında bütün sanatlarla, bütün felsefelerle ve bütün yaşam tarzlarıyla deneme yapman kesinlikle zaruri. | Open Subtitles | جيروم انه شئ اساسي تماما لمثل عمرك بانك بدات تجريب كل انواع الفنون كل الفلسفات وكُلّ أساليب الحياة |
Ama olması zaruri. | Open Subtitles | لكن هذا اساسي |
Ama olması zaruri. | Open Subtitles | لكن هذا اساسي |