| Gördüğünüz gibi, Batıda, temel ekonomik ve sosyal birim, ... ...bireydir. | TED | ترى ، في الغرب ، الوحدة الاقتصادية والاجتماعية الأساسية هي الفرد. |
| Ama aslında kasabada bu ekonomik döngüler çok daha etkili bir şekilde başlayabiliyor. | TED | ولكن في الواقع نبدأ داخل المدينة بإنشاء هذه الدّورات الاقتصادية بشكل أكثر فعالية. |
| Ama şimdi ekonomik sorumluluk açısından yatırım değerlendirmesini tümüyle destekliyorum. | Open Subtitles | لكن الآن فيما يتعلق بالمسائل الاقتصادية أؤيد تقديره للاستثمار تماما |
| ekonomik ve işsizlikle ilgili kaygılar yüzünden amme hizmeti geri planda kaldı. | Open Subtitles | الدافع تجاه خدمة المجتمع قد أخذ حيزاً من حيث الشؤون الاقتصادية والوظائف |
| İki sebepten ötürü bugünlerdeki sahip olduğumuz en iyi ekonomi haberidir. | TED | هذا من أفضل الأخبار الاقتصادية لدينا هذه الأيام وذلك لسببين رئيسيين. |
| Ülke 10 yıldır ekonomik ve sosyal kaosun dalgalarıyla hırpalanmış ve parçalanmıştı. | Open Subtitles | طوال عشر سنوات، تراجعت الدولة وتمزقت بسبب موجات من الفوضى الاقتصادية والاجتماعية |
| Geçen yıl antisosyal davranışların ekonomik etkisi, tam 9 trilyon dolardı. | Open Subtitles | العام الماضي التكلفة الاقتصادية للسلوك المُعادي للمجتمع كانت 9 مليارات دولار |
| ekonomik hedefler vb. devlet tarafından belirleniyor. | TED | ان الاهداف الاقتصادية .. تحدد بواسطة الحكومة |
| şu anda dünyanın en büyük ekonomik bölgesi. | TED | وهي المنطقة الاقتصادية الاقوى في العالم اليوم |
| Şimdi buradaki ekonomik gerekliliğe baktığımızda, bu sadece merhametle ilgili değil. | TED | الآن لو نظرنا للحتمية الاقتصادية هنا، الأمر ليس من منطلق التعاطف وحسب. |
| Hacker kesinlikle interneti etkileyen bir çok politik, sosyal ve ekonomik meselenin merkezindedir. | TED | يكون المخترق في وضع مركزى تماما للكثير من المسائل السياسية، الاجتماعية و الاقتصادية التي تؤثر على الانترنت. |
| Ancak bu şekilde devam edemez zira ekonomik teşvikler ve caydırıcı faktörler çok güçlü. | TED | ذلك لا يمكن ان يستمر, لان المحفزات والمثبطات الاقتصادية قوية جدا |
| Küf mantarı, ekonomik önemi çok büyük olan ürünler dâhil bitkilere en çok zarar veren hastalıktır. | TED | الفطريات هي العامل المرضي الأكثر تدميرًا للنباتات، بما في ذلك المحاصيل ذات الأهمية الاقتصادية الكبيرة. |
| İçinde büyük karakterleri olan, kimsenin anlatmadığı ve önemli olduğunu düşündüğüm çok etkileyici bir ekonomik hikâye yazmak için yola çıktım. | TED | فأخذت اكتب القصص الاقتصادية التي تحوي شخصيات عظيمة والتي لم يكن احد يتحدث عنها والتي كنت اظن انها الاكثر اهمية |
| Fakat bu sadece ekonomik adaletsizlik konusunda bir kızgınlık değil, | TED | لكن لم يكن فقط غضبا على عدم العدالة الاقتصادية. |
| Yani ekonomik gelişmeler birkaç insanı zenginleştirirken, onlardan daha fazlasını da daha beter hale getirdi. | TED | إذن بينما جعلت التنمية الاقتصادية قلة من الناس أغنياء، تركت كثيرا جدا أفقر. |
| Vampirler, çünkü kendi halklarının... ...ekonomik gücünü emiyorlar. | TED | خفافيش لأنها تمتص النشاط الاقتصادية لشعوبها. |
| ekonomik oyunlar. Yani yaptığımız 2 alanı incelemektir. | TED | الألعاب الاقتصادية. ما نقوم به هو أنّنا الخوض في مجالين. |
| Doktora derecem yok. Yine de, tezim "Latin Amerika ekonomi Politikası" üzerineydi. | Open Subtitles | لم يكن لدي تخصص، ولكن أبحاثي كانت بخصوص السياسة الاقتصادية الأمريكية اللاتينية |
| Son dönemdeki çöküşe cevap olarak finansal endüstriyi düzenlemek için bir takım kurallar koyduk. | TED | لقد قمنا بسن قوانين جديدة لكي ننظم العملية الاقتصادية كرد فعل على الانهيار المالي الماضي |
| Krizden sonra finans sektörü finansal Hizmetler Masası da dahil olmak üzere reformlarla daha fazla savaştılar. | Open Subtitles | بعد الأزمة قامت الصناعات الاقتصادية بما فيها المائدة المستديرة للخدمات الاقتصادية ببذل الجهود القوية لمقاومة الإصلاح |
| Sonunda 2010'un ortalarında yasa yürürlüğe girdiğinde hükümetin malî reformlarının zayıf olduğu görüldü. | Open Subtitles | و لكن عندما استنت هذه التشريعات فى منتصف 2010 كانت التشريعات الاقتصادية ضعيفة |
| Tam da bu noktada ekonomik anlamda sağduyunuzu küresel politik ekonominin kurallarını kendi lehinize manipüle etmek çok cazip görünür. | TED | يصبح الأمر مغرياً في تلك المرحلة لاستخدام معرفتك الاقتصادية للتلاعب في قواعد الاقتصاد السياسي العالمي لمصلحتك. |
| Ki kararım birkaç dergiyi satmanın mali açıdan mantıklı olacağı yönünde. | Open Subtitles | والذي هو تقليص عدد من المجلات يجعل الامور الاقتصادية للشركة معقولة |
| 1,3 milyar kişi tarafından alınan toplu kararlar sağlık ve eğitimden, menkul ve tüketim ürünlerine kadar ekonomide her alanda dalgalanmalara yol açtı. | TED | قراراً جماعياً قرره 1.3 بليون شخص تسببت في التقلبات الاقتصادية والطلب على كل شيء، من الرعاية الصحية والتعليم الى الاصول و السلع الاستهلاكية. |
| Benim söylemeye çalıştığım yerel iş gücümüzün kalitesini arttırıyoruz ve böylece ekonomik kalkınmayı arttırmış oluyoruz. | TED | إذا الحجة التي أتيت بها ، هي أننا نزيد جودة قوتنا العاملة المحلية ومما يزيد من التنمية الاقتصادية. |