yavaş ve acı verici eklemeyle, sonra siz ikiniz her ne formülünüz varsa oldukça yanlış olduğundan kesinlikle emin olacaksınız. | Open Subtitles | بالجمع البطيء و المؤلم و ثم يمكنك أن تكون متأكدا بأن أي معادله قد تحلمون بها أنتما سوف تكون خاطئه |
Hikaye kurgusu, senaryo, drama, final yok . ve bu yavaş TV olarak adlandırıldı. | TED | ليس هناك حبكة ولا سيناريو ولا دراما ولا ذروة ويدعى هذا باسم التلفزيون البطيء. |
yavaş TV şimdi moda bir sözcük yavaş TV yapabileceğimiz başka şeyleri ve konuları aramaya başladık | TED | وأصبح التلفزيون البطيء الآن شيئًا نسمع به كثيرًا، وبدأنا بالبحث عن أشياء أخرى يمكننا أن نقدمها فيه. |
Bir milyar yıl boyunca, düzensizlikteki artışı ve dünyamızı yavaşça kaosa sürüklemesini izledik. | Open Subtitles | لقد شاهدنا التقدم من مليار سنة ' قيمة الإنتروبيا وتغذى من التفكك البطيء |
Slow dans esnasında burnu kanıyan ilk erkek ben değilim ki. | Open Subtitles | فلست أول شاب ينزف أنفه أثناء الرقص البطيء |
Şişman bir adamın gülleyi midesiyle yakalamasını Ağır çekimde izlemek gibi. | Open Subtitles | أشبه بمشاهدة رجل بدين يركض وراء كرة معدنية وبطنه بالتصوير البطيء. |
Bu teknolojileri benimserken yavaş ve kararlı hareket etmenin bazı faydalarını görmezden mi geliyoruz? | TED | في سبيل اعتناق تلك التكنولوجيات، أنقوم بتجاهل بعض منافع العمل البطيء والمستديم؟ |
Olanların yavaş ve tedbirli adımlarla ilerleyen bilimdense halk arasındaki söylentilerin gücü ile daha çok alakası olduğunu öğrendim. | TED | فتوصلت إلى أن ما حدث لا يرجع أساساً للتقدم البطيء والحذر للعلم لكنه يرجع بالأساس للقدرة السحرية المعتمدة لرواية القصص. |
Ancak gerçekten ciddi bir konu olduğunda, mesela kariyerimiz nasıl bir yön alacak veya kimle evlenmeliyiz konusu, niçin içgüdülerimizin yavaş ve düzgün analizlere göre daha iyi olduğu kanısındayız? | TED | لكن عندما يتعلّق الأمر بالأشياء الهامةّ حقاً، مثل كيف سيكون مسارنا المهني أو من ينبغي علينا تزوّجه، لماذا علينا الافتراض بأنّ حدسنا أفضل تقديراً لتلك الأشياء من التحليل البطيء واللائق؟ |
Tüm bunlara yenilik dediler ama bunlar, uzun ve yavaş bir yıkım sürecinin başlangıcıydı. | TED | و اسموا هذا الحراك بالتحسينات، لقد كانوا بذلك من مهد لـفترة طويلة من الانهيار البطيء. |
yavaş yanan çoklu görev özelliği sarsıcı olan bir adam, bunları size açıklayacak bir grafiğim var. | TED | الرجل الذي كان تعدد المهام البطيء الخاص به مذهلًا للغاية، لدرجة أنني سأحتاج إلى رسم بياني لشرحه لكم. |
Sınıfın yavaş tarafındaki çocukları düşünün. | TED | فكّر في الأطفال على الجانب البطيء من الفصل. |
Bu durum ürkütücü gelse de virüsleri zararsız hale getirmek söz konusu olduğunda yavaş mutasyon oranları aslında umut vadeden bir işaret. | TED | رغم أن هذا قد يبدو مبالغاً به، لكن معدل نشوء الطفرات البطيء هو علامة مبشرة للتمكن من تعطيل هذه الفيروسات. |
Beni öldürüyorsun, Seymour... yavaş yavaş bu aptal casus işleri ile hemde. | Open Subtitles | تقتلنى بالموت البطيء بأعمال التجسس الحمقاء. |
Bütün o aldatmaca, efsane ve sihirini saymazsak aslında az maaşlı yavaş ölüm diyebiliriz.. | Open Subtitles | ولكن بعد أن تتخطي كل المرح، والأساطير، والسحر يُصبح الأمر أشبه بالموت البطيء |
Ve hala olanlar sanki yavaş çekimde olmuş gibi geliyor. | Open Subtitles | ومع ذلك بدا كل شيء وكأنه يحدث بالتصوير البطيء |
Ama önce, şovumu süper yavaş çekimde bir kez daha izleyelim. | Open Subtitles | ولكن أولاً، لنشاهدها مرة أخرى بالعرض البطيء. |
Bu trafik çok yavaş. Direksiyon arkasında ki Fransızlarda iş yok! | Open Subtitles | المرور هو البطيء الفرنسيون فاشلون في قيادة السيارات |
"...yavaş filizlenen bir aşktan hoşlanacak bayan arıyor..." | Open Subtitles | يبحث عن امرأة تستمتع بريعان العاطفة البطيء |
Bu sırada yıldızlar ve evrimleşmiş gezegenimiz bir şekilde insanlık tarihini mümkün kılan elementlerin düzenlenme işini yavaşça yerine getirdi. | Open Subtitles | بينما نفّذت النجوم وكوكبنا المتكون العمل البطيء في تنظيم المواد بطريقة تمكّن من استهلال التاريخ البشري. |
Slow dans sırasında ilk öpücüğümü alırsam çok romantik olmaz mıydı? | Open Subtitles | ألن يكون رومانسي جداً إذا حصلت على قبلتي الأولى أثناء الرقص البطيء ؟ |
Yaratıcı insanlar arasında Ağır çekimde çoklu görev yaygın bir şey. | TED | تعدد المهام البطيء أمر شائع بين المبدعين في كل مكان. |
Bilirsin şu yavaşlayan kısımdaydık... | Open Subtitles | لقد كان ذلك الإيقاع البطيء .. أنتتعرفين. |
Çok hızlı nefes alan, kırılgan, belli ki etkin ölümün son aşamasında olan yaşlı bir kadının yatağının kenarına iliştim. | TED | لقد سرت بقرب سرير لإمرأة عجوز والتي كانت تتنفس بصعوبة بالغة وكانت كما يبدو لي في مرحلة الحياة الاخيرة من الموت البطيء |