Her nasılsa, hayır diyordum, ve sonra da o, okuldaki geçit törenlerinin nasıl olduğu konusunda bütün tanıtımlara gidiyordu. | Open Subtitles | على كلٍ ، لقد كنت على وشك الرفض ،بعد ذلك بدأ بنسج قصصه الخيالية عن التقاليد في المدرسة الثانوية |
- İyi bir pazarlamaydı baba. Ama ben hala "hayır"a sıcak bakıyorum. | Open Subtitles | حسناً ، هذا خبر رائع يا أبي ، ولكنني سأستمر في الرفض |
Neyse, herhalde bir çok sebebi olabilir. reddedilme korkusu, utangaçlık. | Open Subtitles | قد يكون اي من الاسباب التالية الخوف من الرفض,الخجل ربما |
Reddedilmek aktör olmanın bir parçasıdır. Bunu kişisel alamazsın. | Open Subtitles | الرفض جزء مما يتعرض له الممثل لا تأخذي الآمر علي محمل شخصي |
Okulun telefon kayıtlarına ve ret mektubu alan ailelerin listesine de ihtiyacımız var. | Open Subtitles | أيضاً سنحتاج نسخ لجسلات هاتف المدرسة وكذلك قائمة الآباء الذين إستقبلوا خطابات الرفض |
reddedilmeyi öğrenmek için bu insanlar olmamız gerekmiyor ve benim durumumda, reddedilme benim lanetimdi, benim öcümdü. | TED | ولا يجب علينا أن نكون هؤلاء الأشخاص لنتعلم عن الرفض، وفي حالتي، كان الرفض لعنتي، كان كالبُعبُع بالنسبة لي. |
Onun için "hayır"ı cevap olarak kabul etmek zorunda değilsin. | Open Subtitles | حسنا ، ليس من الضروري أن تعتبري الرفض كجواب لها |
Gerçekten "hayır" dediğini duymadım. Ama öyle demek istediğine emindim. | Open Subtitles | لم أسمع الرفض فعلاً لكنّي كنتُ متأكّداً أنّه ما قصدته |
Gerçekten "hayır" dediğini duymadım. Ama öyle demek istediğine emindim. | Open Subtitles | لم أسمع الرفض فعلاً لكنّي كنتُ متأكّداً أنّه ما قصدته |
Yapma, bizim oralarda hayır, evet demektir. Haklı mıyım yoksa haklı mıyım? | Open Subtitles | الرفض يعني القبول في المكان الذي عشت فيه أأننا محقة أم لا؟ |
Bir oyuncakla vakit geçirip böylece reddedilme korkusunu hiç yaşamıyor. | Open Subtitles | انه يتسكع مع الدمى انه ليس بحاجة ليخاف من الرفض |
Aşka olan inancın reddedilme korkunu alt edecek kadar güçlü değilmiş. | Open Subtitles | لمْ يكن إيمانك بالحبّ قويّاً كفاية للتغلّب على الخوف مِن الرفض |
Oysa psikolojik yaralanmalar, bedensel yaralanmalardan daha sık başımıza gelir. Başarısızlık, reddedilme veya yalnızlık gibi yaralanmalar. | TED | ففي أغلب الأحيان، نعاني من الإصابات النفسية أكثر من الجسدية. إصابات مثل الفشل أو الرفض أو الوحدة. |
Başta dersi vermek istememesine rağmen öğrenciler tarafından böyle Reddedilmek ona epey koydu. | Open Subtitles | إعطاء المحاضرة من الأصل تلقيه الرفض من أولئك الطلاب قد أثر به حقاً أعلم ذلك الشعور |
Genç kızlar zorla evlendirilmemeli, seçme yada ret hakkı olmalı. | Open Subtitles | أن الفتيات لا يجب أن يجبروا على الزواج و لكن لهم حق الإختيار أو الرفض |
Utangaç değilim. Ben sevgiyi tanıdım. reddedilmeyi tanıdım. | Open Subtitles | أنا لست خجول، لقد عرفت الحب، لقد عرفت الرفض أنا لست خائفاً من أن أُفصح عن مشاعري |
Gökler bu armağanı bana bağışlamışlarsa reddetmek tanrılara itaatsizlik olurdu. | Open Subtitles | إذا السماء منحتني هذه الهدية فإن الرفض سيكون عصيان للآلهة |
Neredeyse altı yıl, her Allah'ın günü, Elimde bir şey yoktu ancak posta kutumda red mektupları beni bekliyordu. | TED | إذن، طوال ست سنوات تقريبا، كل يوم، لم أكن أتوصل إلا برسائل الرفض التي كانت تنتظرني داخل صندوق البريد. |
Size karşı dürüst olayım, ilk eğilimim kibarca reddetme yönündeydi. | TED | لأكون صريحة معكم كنت أميل في البداية إلى الرفض بأدب. |
kabul etmeme o kadar alıştılar ki reddetmeye cesaret edemiyorum artık. | Open Subtitles | أعتادوا على أن أقبل و على أنى لا أجرؤ على الرفض |
hayır diyemedim. Çok üzüldü. Belki de bir şey olmaz. | Open Subtitles | لم استطع الرفض حزن بشدة ربما ستكون الامور جيدة |
Enfeksiyon ihtimalini elemek için kan tahlili doku reddini elemek için kalp biyopsi yapılacak. | Open Subtitles | فحوصات الدم لاستبعاد العداوى ثم فحص جراحي لنسيج القلب لاستبعاد الرفض |
Hiç kimse. Bazı insanlar reddedilmeye dayanamaz. | Open Subtitles | لا أحد , أفكر بأنه بعض الناس لا يستطيعون التعامل مع الرفض |
Gary reddedilmekten korkmuyordu. Gary, ortalama bir yetenek olmaktan korkuyordu ki açık konuşmak gerekirse zaten öyleydi. | Open Subtitles | جاري لم يتحمل الرفض جاري كان يدفن مواهبه |