| Fakat insanlara D vitamini takviyesi yaptığınızda Yüksek orandaki kalp hastalığını değiştiremiyorsunuz. | TED | ولكن عندما تعطي الناس مكملات فيتامين د لا تستطيع تغير تلك النسبة العالية من امراض القلب |
| [Çökemeyecek kadar bağlantılı] Yüksek seviyede karşılıklı bağlanmışlık istikrar için kötü olabilir çünkü o zaman, gerilim bütün sisteme salgın hastalık gibi yayılabilir | TED | يمكن أن يكون للدرجة العالية من الترابط أثر سئ على الاستقرار، لأن التوتر حينها سينتشر عبر النظام كالوباء. |
| Gördüğünüz bu Yüksek kontrol gücü her türlü ölçüte göre son derece aşırı. | TED | حسناً، الدرجة العالية من التحكم التي رأيتها هي متطرفة للغاية بكل المقاييس. |
| Bu denli Yüksek ölçüde kentleşmeye nasıl ulaştık ve geleceğimiz için ne anlama geliyor? | TED | كيف وصلنا إلى مثل هذه المرحلة العالية من التحضر وماذا يعني هذا بالنسبة لمستقبلنا ؟ |
| Peki bir kişi niye bu kadar Yüksek düzeyde acıya neden olan bir şeyi yemek istesin? | TED | إذاً، لماذا يرغب أي شخص في أكل شيءٍ يسبب هذه المستويات العالية من الألم؟ |
| Güneş ışığının güneş yanmasına neden olan ve cilt kanseri riskini artıran Yüksek enerjili kısım budur. | TED | وهي الجزء ذو الطاقة العالية من ضوء الشمس التي تسبب الحروق وترفع من احتمال الإصابة بسرطان الجلد. |
| Şu Yüksek benzin oranlarını görüyor musun? | Open Subtitles | تشاهد هذه المستويات العالية من البنزين والتولوين؟ |
| Binanın Travell'in ofisinin de bulunduğu kısmına yalnızca Yüksek düzeyde yöneticilerin güvenlik geçiş hakları var. | Open Subtitles | فقط الأعضاء من الرتب العالية من الكيريا يمكنهم الوصول لنظام الأمن في المبنى حيث يقع مكتب ترافيل |
| Genetik olarak Yüksek derecede hassaslıkla değiştirilmiş ve programlanmış hücresel ölüm. | Open Subtitles | معدّل جينيا إلى الدرجة العالية من الدقّة. |
| Henry'nin Yüksek teknoloji ürünlerinden biri. | Open Subtitles | انها واحدة من تلك التكنولوجيا العالية من هنري. |
| O gerçekten yaptı, arseniğin Yüksek zehirli dozlarında hayatta kalabilen, mikropları buldu. | Open Subtitles | في الحقيقة لم تجد الحشرات اللتي أمكنها النجاة من جرعات الكميات العالية من الزرنيخ |
| Yüksek düzeyde elektromanyetik alan kirliliği REM uykusu döngülerinin karışmasına sebep olabilir. | Open Subtitles | المستويات العالية من التلوث الكهرومغناطيسي يمكن التسبب في تضارب دورات النوم. |
| Yüzeyine ve atmosferine yayılmış, pas olarak da bilinen Yüksek seviyedeki demir oksitten dolayı kırmızı renktedir. | Open Subtitles | لونة الاحمر يأتي من الكميات العالية من أكسيد الحديد، والمعروف بأسم الصدأ والذي ينتشر في جميع أنحاء الكوكب وغلافة الجوي |
| Yüksek seviyede insülin tok olduğunuz sinyalini alarak beyninizi bloke edebilir. | Open Subtitles | المعدلات العالية من الأنسولين يمكنها حجب دماغك من إستقبال إشارة أنك ممتلىء |
| Bu rahibelerin Yüksek düzeyde zekâ arşivleri olduğunu sanıyoruz, diğer bir deyişle, daha fazla fonksiyonel sinapsleri vardı. | TED | نحن نعتقد أن السبب يعود إلى النسبة العالية من الاحتياط الإدراكي لدى أولئك الراهبات، وهذه طريقة لقول أنه كان لديهن عدد أكبر من التشابكات العصبية الفعالة. |
| Yüksek emilim düzeyinde, iki yüz, belki de dört yüz röntgenden. | Open Subtitles | مئتان، لربّما أربعمائة roentgens، بالنسبة العالية من الإمتصاص. |
| Bay Harbor çevresinde bu kadar Yüksek derecede kirleticinin taşınmasına sebep olabilecek su akıntısına sahip yat limanı sayısı sadece üç... | Open Subtitles | هنالك ثلاثة أحواض سفن قرب مرفأ الخليج لها مجرى مياه محدود قد تسبّب هذه المستويات العالية من هذه الملوّثات المحدّدة... |
| Ultra Yüksek kapasiteli karbon fiber. | Open Subtitles | للكثافة العالية من ألياف الكربون |
| Bu kadar Yüksek dozda C vitamini özellikle kanser hücreleri için zehirlidir ve bu tam olarak kemoterapinin yaptığı şeydir ama | Open Subtitles | الجرعات العالية من الفيتامين "سي" سامّة انتقائيّا لخلايا السرطان و هذا تماماً ما تكونه المعالجة الكيميائيّة. و لكن مع الفيتامين "سي". |
| Otuz yıldır, Yüksek dozda vitaminlerin bir kanser hastasının hayat kalitesini fazlasıyla yükselttiğini ve ömrünü fazlasıyla uzattığını gördüm. | Open Subtitles | عاينت لـ 30 عام كيف أن الجرعات العالية من الفيتامينات تُحسِّن بشكلٍ هائل من نوعية حياة مريض السرطان و تُحسِّن بشكلٍ هائل لمدّة حياة مريض السرطان. |