Bazen, her zaman yapmak istediğim şeyleri yapmak için para alıyorum. Kendi tutkularımla profesyonel görevlerimin aynı olmasına bayılıyorum. | Open Subtitles | أحياناً أتقاضى مالاً مقابل أشياء لطالما أردت القيام بها كم أحب حين تكون رغباتي الشخصية هي ذاتها مهامي المهنية |
Şimdi, ölmeden önce yapmak istediğim şeylerin listesini yaptım ve sende bana yardım edeceksin çünkü bu senin hatan. | Open Subtitles | لقد صنعت قائمة بالأشياء التي أريد القيام بها قبل أن أموت و يجب عليك مساعدتي لأن هذا كله خطأك |
Sadakat insanların yapmak istemediği şeyleri yapmalarını sağlayan bir araçtır. | Open Subtitles | الولاء ، أداة تجعل الناس يقومون بأشياء لايريدون القيام بها |
Hayır, teşekkürler. Bugün benim de yapmam gereken işler var. | Open Subtitles | لا، لا، شكراً لك لدي أشياء أريد القيام بها اليوم |
Eminim pazar sabahı yapacak daha iyi bir aktiviteniz vardı. | Open Subtitles | اعرف انه لديك امور افضل تودين القيام بها ب عطلتك |
Gerçekle yüzleşmelisin! Bu halde hangi numarayı yapabilirsin ki? | Open Subtitles | يجب ان تواجه الامر اي خدع يمكنك القيام بها بهذه الإصابة ؟ |
Önlemek iyi bir şey ve Alzheimer'ı önlemek için yapılması gerekenleri yapıyorum. | TED | الوقاية أمر جيد، وأنا أقوم بالأمور التي يمكن القيام بها للوقاية من مرض الزهايمر. |
Sadakat insanların yapmak istemediği şeyleri yapmalarını sağlayan bir araçtır. | Open Subtitles | الولاء ، أداة تجعل الناس يقومون بأشياء لايريدون القيام بها |
Biliyorsun, biri beni zorladığında yapmak istemediğim şeyleri yapmak zorunda kalıyorum. | Open Subtitles | أتعلم،، شخص ما يجبرونني أن أفعل أشياءا لا أريد القيام بها |
Eşim için küçük bir iyilik yapmak istedim; | TED | أشياء بسيطه وجيده حاولت القيام بها من اجل زوجتي |
Güven sıçraması, bizim devamlı olarak yaptığımız yoldan farklı olarak bir şeyi yapmak için risk aldığımızda meydana gelir. | TED | تحدثُ قفزة الثقة عندما نختار مخاطر القيام بعمل شئ جديد أو مختلف عن الطريقة التي اعتدنا القيام بها. |
Her zaman yapmak istediği şeyleri yaptı. | TED | وقامت بعمل أشياء كانت ترغبُ دومًا القيام بها |
Aynı zamanda yeni kategoriler yaratacaklar, daha önce yapmak istediğimizi bilmediğimiz çok sayıda yeni görev. | TED | كما أنها ستقوم بالإشراف على فئات جديدة بالكامل، مهام جديدة تماماً لم نكن نعي أننا يجب القيام بها. |
Ve onlar bana yapmam gereken herşeyi söylüyorlardı. | TED | وكانوا يوجهونني نحو كل الامور التي يتجوب علي القيام بها |
Departmanda yapacak bazı işlerim var, final sonuçlara bakacağım. | Open Subtitles | لدى اعمال كثيره يجب علي القيام بها مثل اداره القسم والاشراف على الاختبارات |
Eşya kullanmak yok. Battaniye olmadan da yapabilirsin. Kafanı çalıştır! | Open Subtitles | لا يمكنك استخدام الادوات يمكنك القيام بها من دون الادوات، فكري |
Ancak ana nokta, belki de bu tür şeylerin yapılması gerekiyor. | TED | لكن المغزى، ربما يكون هذا النوع من الأشياء التي يجب القيام بها. |
Hükümetin yapması gereken daha çok şey olduğunu düşünüyorum, ancak genel gidişatın doğru yönde olduğu açık. | TED | ثمة أشياء أخرى يتعين على الحكومة الهندية القيام بها, ومع ذلك, فإن التوجه الذي نسير فيه هو التوجه الصحيح. |
Ama bilirsiniz, önemli olan o işte iyi olmanız değil. Önemli olan, ellerimin bu işi yapmayı bilmesi. | TED | لكن، تعرفون أنه لا يهم إن كنت أجيدها. ما يهم هو أن تعرف يداي كيفية القيام بها. |
Böylelikle yapmaya çalıştığımız işlerdeki eğlenceli denebilecek ve ciddi denebilecek şeyleri anlatmıştır denebilir. | TED | و هذا يعطيكم فكرة عن الأشياء الممتعة و الأشياء الجدية التي نحاول القيام بها |
-Sen daha iyisini yapabilir misin? | Open Subtitles | أتعتقد أن بإمكان القيام بها أفضل مني أيها الثرثار؟ |
Afedersin, ama bir eş olarak öncelikle yapman gereken sorumlulukların var. | Open Subtitles | عذراّ لكن لديك بعض المسؤوليات الزوجية عليك القيام بها أولاً |
Kendimiz için bir şeyler seçerken çok fazla vakit harcarız ve yapabileceğimiz müşterek seçimlere çok az kafa yorarız. | TED | لقد قضينا الكثير من الوقت في اختيار الأشياء لأنفسنا و بالكاد تنعكس على الخيارات المجتمعية التي يمكننا القيام بها |