Bence dünyanın bu bölümündeki kadınlar insanların yerel ve bölgesel olarak birbirine bağlanması için kültürü önemli bir etken olarak görüyorlar. | TED | وأعتقد أن المرأة في هذا الجزء من العالم أدركت أن الثقافة هي عنصر مهم لربط الناس على حد سواء محليا وإقليميا. |
Yakında gezegendeki insanların çoğu bir taneye sahip olacak ve herkesi hem bilgiye, hem de birbirine bağlama fikri devam edecek. | TED | قريبا الغالبية العظمى من الناس على هذا الكوكب سيكون لديه واحد، وفكرة ربط الجميع إلى كل من المعرفة وبعضهم البعض ستستمر. |
DW: Yani insanlar örneğin şunu bulmuştur neden görme duyumuz olduğunu farketmeden görme duyusu üzerine çalışmak bir hatadır. | TED | د. و. : اكتشف الناس على سبيل المثال أنّ دراسة البصر في غياب ادراك لماذا لدينا بصر هو خطأ. |
İnsanlar bilgiye sahip olurlarsa başkalarının yardımı olmaksızın problemlere çözüm bulabilirler. | TED | عندما يحصل الناس على العلم، يستطيعون إيجاد الحلول دون أية مساعدة. |
Bunları ve tamir etmeyi insanlara öğretmek için eğitim enstitüleri bile var. | TED | يوجد هناك مراكز تدريب تقوم بتأهيل الناس على إصلاح هذه الأشياء أيضًا. |
Yani, insanları cinayete kışkırtmak iyi işin bir parçası, öyle mi? | Open Subtitles | إذاً تحريض الناس على القتل هو جزء من ذلك العمل المربح؟ |
İnsanlar evlerinden sürüldüklerinde veya temel insan haklarından mahrum bırakıldıklarında | Open Subtitles | عندما يجبر الناس على ترك بيوتهم أو سلب حقوقهم الإنسانية |
İşin acı kısmı şu ki biz, gözetlemeye dayalı bu otoriter altyapıyı yalnızca insanların reklamlara tıklaması için geliştiriyoruz. | TED | وهنا تكمن المأساة: نحن نبني هذه البنية التحتية من المراقبة الاستبدادية فقط لنحمل الناس على أن يضغطوا على الإعلانات. |
Sen dahil bu gemideki insanların yarısı ya vuruldu ya da yaralandı. | Open Subtitles | نصف الناس على هذه السفينه تم ضربه أو جرحه بما فيهم أنت |
İşim, insanların hatırlamak istedikleri... şeyleri hatırlamalarına yardım etmek Fletcher. | Open Subtitles | عملى مساعدة الناس على تذكّر ما يرغبون فى تذكّره فليتشير |
Ve insanlar millerce öteden bu gölde yüzmek için gelirlerdi. | TED | وقد أعتاد الناس على المجئ من أميال للسباحة في البحيرة. |
Adı halen oy pusulasındaydı ve insanlar onun için oy vermeye alışmıştı. | Open Subtitles | كان اسمه لا يزال في بطاقة التصويت وإعتاد الناس على التصويت له |
Bir hafta içinde, insanlar bu yaptığımızın asil bir girişim veya bu ülkenin suçla savaşmasını değiştirecek bir şans olduğuna dair oy verecek. | Open Subtitles | بعد أسبوع من الآن سيصوت الناس على فيما إذا كان عملنا هنا لغرض نبيل أو أنها طريقة لتغيير كيفية مكافحة الجريمة في البلاد |
Körfezde, kriz içinde olan insanlara nasıl yardım etmek istersin? | Open Subtitles | كيف تريد أن تساعد الناس على المعاناة فى أزمة الخليج؟ |
Eğer insanlara kafalarından bu kadar çok vurmayı kesersek hastalığı önleyebiliriz. | TED | يمكننا منع انتشار هذا المرض إذا توقفنا عن ضرب الناس على رؤسهم بتلك القسوة. |
İrtibat kurmakta zorluk çektiklerinde kendi tecrübelerini paylaşmalarında insanlara yardımcı olan teknoloji. | TED | التكنولوجيا التي تساعد الناس على مشاركة تجاربهم عندما يكون عندهم صعوبة في التواصل. |
Tamam ama, insanları gerçek kürk almaya teşvik etmek istemeyiz, değil mi? | Open Subtitles | أجل، لكننا لا نريد أن نشجع الناس على شراء فرو حقيقى، صح؟ |
Eskiden insanları burada saç filesi giymeye zorladığımın farkında mısın? | Open Subtitles | اتدركين أنني كنت أجبر الناس على ارتداء شبكة للشعر هنا؟ |
Bir hafta sonra, dünyayı değiştirmek isteyen bir avuç insan dünyayı yerinden oynatmak, ve insanlığa güç vermek için hazırdı. | TED | وبعد أسبوع، مجموعة جيدة من الناس كانت مستعدة للعمل الجاد وتمكن الناس على أرض الواقع الذين يريدون تغيير العالم. |
Yıllar önce bir iş arkadaşımla birlikte aynı grup insanı 10 yıl boyunca gözlemlediğimiz bir çalışma yürüttük. | TED | منذ سنوات، بدأت أنا وزملائي دراسة حيث تابعنا نفس المجموعة من الناس على مدى 10 سنوات. |
Tanrı kimdir? Ve siz Tanrı kelimesini söylediğinizde dahi, eminim ki pek çok insanın o anda keyfi kaçacaktır. | TED | من هو الرب؟ وأنا مدرك تماماً أنك حين تقول كلمة الرب, سيتحول عنك الكثير من الناس على الفور |