Ancak gerçek şu ki bunlar çoğunlukla tek seferlik, butik işler ve kolay kolay dünya çapında yeniden yapılmaz. | TED | لكن الواقع هو أن هذه مشاريع تنفذ لمرة واحدة مشاريع فريدة، ليس من السهل إعادة تصنيعها على مستوى عالمي. |
gerçek şu ki Po Chi Lam'da Çalıntı para bulduk | Open Subtitles | الواقع هو أننا وجدنا المال المسروق في بو تشاي لام |
gerçek şu ki; küçük, gelişmemiş bu ülke hayatta kalma mücadelesi veriyor. | TED | الواقع هو أننا بلد نامي صغير ونقوم بما في وسعنا لنعيش. |
Fakat bu, Gerçeklik hakkında birçok açıdan tam tersini belirtir. | TED | ولكن ما تؤكده حول الواقع هو العكس، وبعدة طرق |
SinyaL ve Gerçeklik devam ediyor arabaLarı da hesaba kat | Open Subtitles | من إشارة إلى الإشارة التالية في الواقع هو بطول 250 قدم بإضافة العربات الخمس التي أخذتها |
Ama işin aslı, asıl sır, hepimiz kadınlara cinsel zevklerinin önemsiz olduğunu söylüyoruz. | TED | لكن الواقع هو السر الحقيقي أننا نقول لها أن رغبتها الجنسية لا تهم. |
ve gerçekte olan şuydu parmaklarımdaki hücreler donmuş ve genişlemişti. | TED | و اذن ما حدث في الواقع هو ان الخلايا في اصابعي قد تجمدت و توسعت. |
Ama gerçek şu ki, bu garip, yavaş hayat aslında dünyadaki yaşamın en büyük gizemlerinden bazılarına cevap verebilir. | TED | ولكنّ الواقع هو أن هذه الحياة العجيبة البطيئة ربما عندها أجوبة على بعض أعظم الألغاز المتعلقة بالحياة على كوكب الأرض. |
Çünkü boktan romantik ideallerin var ama gerçek şu ki bunu düşünüyorsun. | Open Subtitles | لأن هذة هي فكرتك الرومانسية لكن الواقع هو أنك تفكر في الخيانة نعم، من لا يفعل هذا؟ |
Bir çok insan kabadayıların doğuştan müthiş olduğunu düşünür. Ama gerçek şu ki, biz de çalışmak zorundayız. | Open Subtitles | الكثير من الناس يعتقدون أن المتنمرين ولدوا رائعين ولكن الواقع هو ، يجب علينا أن نتمرن |
Ama gerçek şu ki başına kötü bir şey gelmeden aslında nasıl biri olduğunu bilmiyorsun. | Open Subtitles | لكن الواقع هو أنكم لا تعرفون حقيقة أنفسكم حتى يحدث شئ ما ثم تتفاعلون حينها |
İnsanların neler söyleyecekleri umurumda değil. gerçek şu ki, gideceğim. | Open Subtitles | انا لا اهتم بكلام الناس الواقع هو اننى سأذهب |
Durağan görüş, fikirlerin çocuk oyuncağı gibi tükendiğini savunur, fakat gerçek şu ki her bir yenilik daha çok yenilik için yapı taşı meydana getiriyor. | TED | الرؤية الركودية هي ان الأفكار تصبح معتادة، مثل الفاكهة منخفضة، لكن الواقع هو أن كل ابتكار يقوم بإنشاء كتل البناء لمزيد من الابتكارات. |
gerçek şu ki Britney haberi yapmak daha ucuz. | TED | الواقع هو أن تغطية بريتني أرخص. |
Yani gerçek şu ki toprak titreşimleri emmekte inanılmaz iyi ve tünel derinliği belli bir seviyenin altında olduktan sonra saptanamıyor. | TED | لذا فإن الواقع هو أن الأرض جيدة بشكل لا يصدق في امتصاص الاهتزازات، وبمجرد أن يصبح عمق النفق أسفل مستوى معين؛ يصبح غير قابل للرصد. |
gerçek şu ki, tüm kredini tükettin. | Open Subtitles | الواقع هو أنّ "التصاريح المجانيّة" قد نفدت منك |
(Gülüşmeler) gerçek şu ki biz 700.000 kişiden oluşan dünyadaki popülasyonu en büyük iki dev -Çin ve Hindistan- arasına sıkışmış bir ülkeyiz. | TED | (ضحك) و الواقع هو أن هناك 700،000 شخص منا موجودين بين بلدين إثنين من أكثر بلدان العالم كثافة سكانية، الصين والهند. |
Gerçeklik düşlediğimiz ya da fantezi kurduğumuz ya da belki halisünasyon gördüğümüz şeyin aksine görüp duyduğumuzdur. | Open Subtitles | الواقع هو بالضبط مانراه و نسمعه بدل ما نتخيل بشأنه او نحلم أو أنت تعلم ربما نهلوس |
Demeye çalıştığım şey Gerçeklik denen kavram düşündüğümüzden daha öznel bir şey. | Open Subtitles | ... أعتقد أن ماأحاول قوله هو الواقع هو أكثر حيادياً مما نعتقد |
Çünkü gayrimenkul ve Gerçeklik arasındaki tek fark "Ben"im. | Open Subtitles | لأن الفرق الوحيد بين العقار و الواقع هو "انا" |
Bu harika, ama benim asıl kastettiğim bu adamın nasıl ölmüş olabileceğine dair teorilerindi. | Open Subtitles | هذا مدهش، لكن ما كنت أبحث عنه في الواقع هو عن أي نظريات لطريقة موت هذا الرجل؟ |
Ancak daha duygusuz bir ifâdeyle gerçekte Ay havasız, susuz ve cansız bir kaya yığınıdır. | Open Subtitles | لكن بالنسبة لغير العاطفيين، ففي الواقع هو كتلة صخرية عملاقة مجرد من الهواء والماء والحياة. |