Mahkumiyetten 5 yıl sonra, ailesi delilleri tekrar inceletip masum olduğunu kanıtladı. | Open Subtitles | بعد 5 سنين من الإدانة أعادت عائلته فحص دليل مما أثبت براءته |
Titus masum olduğunu savundu, ailesi jüriye çıkıştı, nişanlısı ağlayarak olduğu yere yığıldı. Titus cezaevine götürüldü. | TED | واكد تايتس براءته وصرخت عائلته على هيئه المحلفين وانهارت خطيبته تبكي على الأرض وأخذ تايتس الى االسجن |
masum olduğunu yazmamı istiyorsunuz, ama isminizi veremiyorum. | Open Subtitles | تريديننى أن أكتب عن براءته ولكننى لا أستطيع ذكر إسمك |
Bence zaten suçlanmayan bir adamın masumiyetini... ispat etmeye kalkması gerçekten saçmalık. | Open Subtitles | ولا يمكنني التفكير بشيءٍ أكثر جرماً .. من رجلٍ لم يتمّ باتهامه بشيءٍ ويعترض على براءته |
masumiyetini ispat etme isteği kırıImış umutsuzluk ve çaresizliğin eşiğindeki gencin hapsedildiği yer bir tür eğlence parkı olarak topluma hizmet veren, dört tarafı duvarlarla çevrili ülkenin tek tam özel hapishanesi Deadman Wonderland idi. | Open Subtitles | وسلبت منه الإرادة لتحقيق براءته ليجد نفسه مسجونا في منتزه يُستغل فيه من أجل جني الأرباح |
Bir yabancı dahi olsa herkesin, masumiyeti ispatlanana kadar suçlu olduğuna inanırlar. | Open Subtitles | وهم يؤمنون أن كل شخص حتّى ولم كان غريبا مذنب حتّى تثبت براءته |
Ayrıca inanıyorum ki masumiyetinden dolayı ormanda bulunan yaratıklar ona zarar vermediler. | Open Subtitles | وإعتقادي أيضا أنه بسبب براءته تلك المخلوقات التي تستقر في الغابة |
Söylenilecek olan su ki, eger onun masum oldugunu aydinlatacak herhangi birsey bulursaniz, | Open Subtitles | بمناسبة هذا إن صادفك أي شيء يلقي بضوء بسيط على براءته |
Ama rahip Breeman yargılandı ve masum bulundu. | Open Subtitles | ولكن الاب بريمان حوكم في المحكمة وظهرت براءته |
Bir öğretmen. Böyle bir durumda masum olduğundan kesinlikle emin olmaları gerekir. | Open Subtitles | إنه مدرس، وفي هذه النوعية من الحالات يجب عليهم بأن يتأكدوا تمامًا من براءته |
Eğer onu bulurlarsa ve masum olduğu kanıtlanırsa hapse geri mi dönüyorum? | Open Subtitles | وإذا وجدوه وأثبتوا براءته, فهل سأعود للسجن؟ |
masum olduğunu kanıtlayamayız. O zaman suçlu olduğu iddiasını yalanlamamız gerekiyor. | Open Subtitles | لا يُمكننا أن نثبت براءته, لذا نشكك بفكرة أنه مُذنب. |
Bak, hapımın etkisi geçmeden önce bayağı konuştuk ve sanırım onun masum olduğunu kanıtlayabilirim ve bunu onun yapmadığını da. | Open Subtitles | انصتي، قبلما يزول تأثير العقار تحدثت معه كثيرًا، وأظنني أستطيع إثبات براءته |
Dedim ya, Gibbs masum olduğunu düşünüyor. | Open Subtitles | كما قلت من قبل ان جيبز متأكد من براءته |
Onun masumiyetini kanıtlamak için bunları kullanabilirdin. | Open Subtitles | كافة الأدلة التي كان بامكانك استعمالها لاثبات براءته. |
Hafızasındaki boşluklara rağmen, Will masumiyetini bu süreçte korudu. | Open Subtitles | ويل حافظ على براءته طوال الوقت،على الرغم من فجوات الذاكرة |
Ama proje problemlerin içine doğru gidiyordu ve masumiyetini yitirmeye başlıyordu. | Open Subtitles | ولكن المشروع واجه بعض المشاكل وبدأ يفقد براءته |
Bir baba bu saatleri kızını arayarak mı geçirmeli yoksa masumiyetini kanıtlamaya çalışarak vakit mi kaybetmeli? | Open Subtitles | على الاب أن يستغل هذه الساعات لايجاد ابنته لا لإضاعة الوقت في محاولة لإثبات براءته |
Ama bu adama masumiyetini kanıtlaması için bir şans vermemiz için gereken buysa şimdi planımız bu. | Open Subtitles | لكن إن كان هذا ما سيتطلب ليحصل هذا الرجل على فرصة لإثبات براءته فهو مخططنا الآن بكل تأكيد هذا سخيف |
Dreyfus oraya gitti ve günlerini yalnız bir şekilde, Fransız hükûmetine yazdığı mektuplarda onlara davasını tekrar açmaları ve masumiyetini keşfetmeleri için yalvardı. | TED | إذن هنالك ذهب، وهنالك أمضى أيامه وحيدًا، يكتب رسائل ورسائل للحكومة الفرنسية متوسلاً إياهم فتح التحقيق مجددًا علهم يكتشفون براءته. |
Demem o ki, bu yaşananları unutacak ve masumiyeti ilelebet yok olacak. | Open Subtitles | -ما أقصده هو أنّه ... سينسى حدوث هذا قطّ، وبأنّ... براءته ستختفي |
masumiyetinden faydalandığın gerekçesiyle mahkemede ifade vermeye hazırlanıyor. | Open Subtitles | إنه مستعد للإدلاء بشهادته بالمحكمة بأنك تعديت على براءته. |