Ama burada bu çizgiler boyutlar arası geçiş sınırlarını gösteriyor. | Open Subtitles | لكن هنا بالأسفل، هذه الخطوط تدلّ على تعيين حدود الإنتقال. |
Yüzünde içerisinde cam parçalarının da olduğu derin kesikler kurbanımızın büyük olasılıkla pencereden aşağı atıldığını gösteriyor. | Open Subtitles | الجروح التي على وجهِ الضحيّة تدلّ أنّه رميَ من النافذة |
Fincanlar bunu yapabileceğimizin mümkün olduğunu gösteriyor nihayetinde. | Open Subtitles | الأدلّة تدلّ على أنّ ذلك ممكن رغم كلّ شيء |
Bu, ilk araştırmalardan birisi, danışmanlarımdan biri olan Salk Enstitüsü'nden Rusty Gage yaptı, çevrenin yeni sinir hücresi üremesinde etkisinin olabileceğini gösteriyor. | TED | إذن هذه دراسة من أول الدراسات التي قام بها أحد المدربين وهو روستي غايج من معهد سالك، و تدلّ على أن للبيئة تأثير على إنتاج الخلايا العصبية الجديدة. |
Cesetteki kanıt, ata ait fetişizm olduğunu gösteriyor. | Open Subtitles | الأدلة على الجثّة تدلّ على هوس خيلي |
Kolundaki halkalar eroin olduğunu gösteriyor. | Open Subtitles | تدلّ آثار الحقن على أنّه هروين |
Evet, harcama belgeleri bunları gösteriyor. | Open Subtitles | نعم، تأشيرات سفرهم تدلّ على ذلك. |
Her gece taktığın o başlık gösteriyor ki seni de bırakmıyor, evlat. | Open Subtitles | وإن كانت للقلنسوة التي ترتديها كلّ ليلة أيّة دلالة... فهي تدلّ على أنّ ما جرى ما زال يهيمن عليك يا غلام. |
Mavimsi tırnaklar toplardamarındaki sıkışıklığı gösteriyor. | Open Subtitles | {\fnAdobe Arabic}والأظافر المائلة للزُرقة تدلّ على ركود وريدي. |
İğne sokumundan kaynaklı boynundaki yara kollarındaki damarların çöktüğünü gösteriyor. | Open Subtitles | {\fnAdobe Arabic}الجّروح على رقبته من إبر الحُقن تدلّ على أنّ أوردة ذراعَيه انهارتْ. |
Vücut diliniz, daha fazlası olabileceğini gösteriyor. | Open Subtitles | كنا نتحدث حول (كودي). لغة جسمك تدلّ على أنه ربما كان شيء أكثر قليلاً من ذلك. |
Neyse, zamanımız kısıtlı şu baskın kanıtlara gelelim hepsi de O.J.'nin suçu işlediğini gösteriyor. | Open Subtitles | حسناً، أتعلمون أمراً الوقت قصير، إذن، لنكتشف تلك الأدلة الكثيرة التي تدلّ على أن (أو جي) قام بقتلهم |