Parçaların fırlamasını engellemek için jelatinden küçük bir bariyer yaptım mesela. | TED | وكان علي صنع حاجز صغير من السيلوفين حوله لمنعه من التحرك |
Şu çıkıntıların piramidin çevresinde nasıl bariyer oluşturduğunu görüyor musunuz? | Open Subtitles | هل ترين كيف يمكن لهذه التلال تشكيل حاجز حول الهرم؟ |
ve Jerry Grant'ın ölümünü annenin üzerine yıktı, aşılamaz bir engel yarattı böylece bir daha asla Başkan'la birlikte olamayacaktın. | Open Subtitles | و بعدها لامَ والدتك على مقتل جيري قرانت ليخلق حاجز يستحيل انهائه بحيث لا يمكنكٍ البقاء مع الرئيس مرة اخرى |
Eğer çok aceleniz yoksa. Köprü üzerinde barikat kurdular. | Open Subtitles | إذا لم تكنِ على عجلة من أمرك فهم يضعون حاجز طرق على الجسر |
Çok şık. Test koşusuna çıkıp zaman bariyerini aştığından emin olmanı öneririm. | Open Subtitles | أنيقة للغاية، أقترح أن تقوم بتجربتها لتتأكد من كسر حاجز الزمن هذا. |
Ancak herkesin sessiz kalmalarının sebebi benim 'psikolojik korku bariyeri' dediğim şeydi. | TED | ولكن السبب الرئيسي للصمت كان هو حاجز الخوف النفسي |
Farklı şekilde, sanki araya bir duvar koymaya çalışıyor gibi. | Open Subtitles | وكأنها تحاول بناء حاجز بيننا أو شيء من هذا القبيل |
Kumanda, barikatı 288'in üzerine, 80 km. kadar kuzeye koyun. | Open Subtitles | القيادة، ضع حاجز الطريق على 288، حوالي 50 ميل شمالاً |
Bence elektronik bir bariyer oluşturabiliriz. | Open Subtitles | أعتقد أن بوسعنا صناعة حاجز إلكتروني، حسنُ؟ |
Yabancı shinobiler içeri gizlice giremiyor ve doğal bir bariyer görevi görüyor. | Open Subtitles | لايستطيع الشينوبي الغرباء التسلل وهو حاجز طبيعي |
Buzdan bariyer kırıldı ve denizden tuhaf ziyaretçiler gelmeye başladı. | Open Subtitles | بكسر حاجز الثلج يبدأ زوّار بحريّون غرباء بالوصول |
Burada gördüğünüz orada dikilen bir karakter ve onun yoluna koyduğumuz bir engel. | TED | ما نراه هنا هو طبيعة دائمة هناك. وهناك حاجز وضع في طريقها. |
En zor engel lekelenmişlik duygusunun önüne geçmektir. | TED | أصعب الحواجز حقيقةً هو حاجز التغلب على جدار العار و الخزي. |
Boyutlar birbiri içine akacak ve onları durduracak bir engel olmayacak. | Open Subtitles | ستتدفق الأبعاد في بعضها البعض دون وجود حاجز ليمنعهم |
Aşka giden yolun tek yönlü olduğunu ve seksin o yol üzerindeki bir barikat olduğunu düşünüyorum. | Open Subtitles | لأن أساسا، قرّرت هذه الطريقة للحب. . مجرد شارع أحادي الإتجاه، والجنس ليس سوى حاجز طرق. |
- Grand Sokağı istasyonunda adamlarla korunmuş demir bir barikat koydurdum. | Open Subtitles | عند محطة جراند ستريت يوجد حاجز مصنوع من الصلب |
Renk bariyerini kırdı ve Major League Baseball'da oynamak için birçok siyahi atlete güç verdi. | TED | لقد كسر حاجز اللون ونَدب العديد من الرياضيين السود للعب في دوري البيسبول. |
Ve bu psikolojik korku bariyeri çok uzun yıllar işe yaradı. Ancak şimdi İnternet, teknoloji, Blackberry, SMS çıktı ortaya. | TED | وكانت خطة حاجز الخوف النفسي ناجحة ولسنوات طويلة وحينما جاءت الإنترنت والتقنية بصفة عامة كالرسائل القصيرة والبلاكبيري |
Yüzeyde ince buz tabakaları oluşur ve bunlar üst üste tabaka halinde birikirler yavaş yavaş aşılmaz bir duvar oluştururlar. | Open Subtitles | تتشكل على السطح صفائح رقيقة من الجليد وتتراكم , طبقة تلو الطبقة لتخلق تدريجيا حاجز غير قابل للاختراق |
- Bütün güçleriyle tren şoförünün kabinine nişan almalarını istiyorum. - Efendim, orada bir inşaat barikatı var. Sanırım treni turdurabilir. | Open Subtitles | يوجد حاجز على طريقهم أستخدمة حتى نوقف القطار |
-Arada kaynayıp gidenlerdenmiş. Dil engeli, nerede ve kimlerle olduğunu bilememesi. | Open Subtitles | حاجز اللغة، وعدم وجود معلومات إلى أين كانت، الذين كانت مع |
90'ların başına kadar iklim sınırını aşmıyoruz, aslında, Rio'dan hemen sonraya kadar. | TED | لم ننتهك حاجز المناخ إلا في بدايات التسعينيات، في الحقيقة، مباشرة بعد ريو. |
Şu odaları ayıran duvarı yıktınız mı cennet gibi mutfağınız olur. | Open Subtitles | بامكانك التخلص من حاجز الغرفة هذا ويصبح لديك مكان للأكل في المطبخ |
Matematikçiler, bir kırbacın ses duvarını aşarken sağa ve sola hareketindeki darbe sesinin nereden geldiğine bakmak için fotoğraflar kullandılar. | TED | وقد استخدم علماء الرياضيات الصور لرؤية أماكن انحناء والتفاف الصوط التي يحدث فيها صوت الفرقعة عندما يكسر السوط حاجز الصوت |
Alkol kontrolü. Tenzer. | Open Subtitles | حاجز الفحص تحت تأثير الكحوليات. |
Aslında, bir çit var, bu eşiğin oldukça üzerinde, ötesine geçerseniz tehlike bölgesinde olduğunuz yerde. | TED | في الواقع، هناك حاجز يسبق هذا الحد، وما يتخطى هذا الحاجز يُعد منطقة خطر. |
Uyandım... tampon yamulmuş ve ve üzerinde biraz kan ve saç vardı. | Open Subtitles | حاجز السيارة كان منبعجا وهناك بعض الدم وبعض الشعر |
Yere duman perdesi kaldırmak için vurmanın nedeni meğerse bedenini ve varlığını aynı anda gizleme maksadınmış. | Open Subtitles | ضرب الأرض وعمل حاجز دخّانيّ من شأنهما إخفاء جسدكَ وطاقتكَ. |