Gözden kaçacak bir şey olduğu gerçeğini kaçırdım. | Open Subtitles | لقد أغفلتُ حقيقة أنّه ثمّة ما يمكن إغفاله |
Sanırım, o hiç hayatımızda olmamış gibi davranarak onun ölmüş olduğu gerçeğini kabullenmeye çalışıyor. | Open Subtitles | أحيانًا أعتقد بأنها تحاول التعامُل مع حقيقة أنّه قد رحل بالتظاهر بأنّه لم يكن موجودًا قطّ |
New York'ta olduğu gerçeğini biliyor musun? | Open Subtitles | هل تعرفي حقيقة أنّه في "نيويورك" ؟ |
Kocanızın cinayetiyle önemli bir bağlantısı olabileceği gerçeğine rağmen mi? | Open Subtitles | على الرغم من حقيقة أنّه قد يكون له تأثير هام على قتل زوجكِ؟ |
Her yerden insanlar, Ziyaretçilerin giderken insanlığa verdiği onlarca armağanı da yanlarında götüreceği gerçeğine tepki gösteriyor. | Open Subtitles | الناس في كلّ مكان يردون على حقيقة أنّه عندما يرحلون فإنّ الزائرين سيأخذون معهم هداياهم الكثيرة للإنسانية |
Onun için eğlenceliydi, çünkü çok iyi sonuçlar aldığı gerçeğine ek olarak sanırım öğrenmişti. | Open Subtitles | لقد كان الأمرمسليٍ بانسبة له، لأنني أعتقد بأنّه قد تعلّم بالإضافة إلى حقيقة أنّه يلاحظ هكذا نتائج عظيمة، |