Genel utandırmanın bir ticari mal ve utancın bir endüstri olduğu bir pazar yeri ortaya çıktı. | TED | وقد ظهرت سوق جديدة حيث الإذلال العلني يعتبر سلعة و الإفتضاح صناعة. |
Daha sonra, alkol önemli bir ticari mal haline geldi çünkü bira ve şarabın aksine bozulmadı. | TED | ثم، أصبحت هذه المشروبات الروحية سلعة تجارية هامة لأن، على عكس البيرة والنبيذ، فهي لا تفسد. |
Bu yeni bir ürün gibidir; Yeni bir yardımcı. | TED | إنها بمثابة سلعة جديدة، هذه أداة جديدة. |
Ancak hükümet, su da diğerleri gibi bir maldır diye | Open Subtitles | لكن الحكومة فشلت لإقناع البوليفيين بأن الماء مثل أي سلعة أخرى. |
Bu da 40 yaş üzeri kategorideki en cazip parça olan sen Brick Breeland'in yarınki bekarlar müzayedesine sepetini koyacağın anlamına geliyor. | Open Subtitles | مما يعني , انك بريك بيرلاند انت اكثر سلعة مثيرة في فئة فوق الأربعين وستقوم بإدراج سلة |
Ama elektriğin gerçek bir ürüne dönüşerek alınıp satılabilmesi için aşılması gereken son bir engel daha vardı. | Open Subtitles | لكن لكي تصبح الكهرباء سلعة تباع و تشتري كان هناك عائق يجب تجاوزه |
Üzgünüm ama açıkca burada 12 eşyadan daha fazlası var. | Open Subtitles | وأريد الذهاب إلى المنزل وحسب أنا آسف , من الواضح أن ذلك أكثر من 12 سلعة |
Ebeveynleri bazen sabunu çok değerli bir eşya olarak görüyor ve onu dolapta saklıyor. | TED | أبواه يعتقدون في بعض الأحيان أنه سلعة نفيسة، لذلك سوف يحفظونه في خزانة. |
dedim. "İyi mal var adamım. Kolombiya malı. En iyisi, en üstünü." | TED | فقلت له : "لماذا؟" فقال "إنّها سلعة جيّدة، يا رجل. من كولومبيا. |
Bir koca, dükkanda satılan bir mal gibidir. Eve gelip ambalajını açmadan ne satın aldığını bilemezsin. | Open Subtitles | الزوج يعتبر سلعة من سلع المتجر، لا يمكنك التنبؤ بالأمر حتى تستولي عليه في المنزل وتأخذين منه ورقة زواجك |
O çok değerli bir mal ve sağlıklı kalması onlar açısından çok önemli. | Open Subtitles | هو سلعة ثمينة جداً وهو محط إهتمامِهم الأكبر ـ ـ ـ ـ ـ ـ لإبْقائه بصحة جيدة |
Bu genç bayan çok değerli bir mal. | Open Subtitles | هذه السيدة الصغيرة هي سلعة قيمة جداًُُُُُُُُ |
Tüm çölümü cama çevireceğim ve cam hepinizin ihtiyaç duyduğu bir mal. | Open Subtitles | سأحول صحرائي إلى زجاج و الزجاج سلعة تحتاجونها جميعا |
Eskilerin kullanmak için aşırı yanıcı buldukları madde olan petrol daha da fazla icada yakıt olacak olan Dünya üzerindeki en önemli ürün hâline geliyor. | Open Subtitles | النفط، المادة التي اعتبر القدماء اشتعاله دون جدوى، أضحى أهم سلعة في الأرض. يشغّل اختراعات أخرى. |
ticari ürün gözüyle değil, yani her bir aparatta, mobil güç, mobil düzenek, bilgi paylaşımı ve iletişim için, aynı zamanda ulaşım yolu için. | TED | ليس بمعنى سلعة لكنها أداة ، طاقة متحركة، منصة متحركة للحصول على المعلومات والحوسبة والاتصالات ، وكذلك شكل من أشكال النقل |
Uluslar arası üretilecek ilk ürün. | Open Subtitles | أول سلعة سنطلقها في السوق الدولية |
Ancak emirle işlenen vahşi cinayetlerse daha nadir bulunan bir maldır. | Open Subtitles | أولئك الذين يأمرون الآخرين بقتل المتوحشين هم سلعة نادرة |
Ayrıca senin gibi yeteneklere sahip biri çok değerli bir maldır. | Open Subtitles | ورجل ذو موهبة مثلك يكون سلعة قيّمة للغاية. |
Sana şöyle bir sual yönelteyim, limana vardığında elinde sadece tek parça mal kalmış olsaydı, sen ne yapardın? | Open Subtitles | عندما تدخل ميناءاً.. وبالكاد تملك سلعة واحدة لتتاجر بها.. ماذا كنت ستفعل؟ |
Tamam ama bu adam, ...yalnızca tek bir ürüne odaklanmış, o da kakao. | Open Subtitles | كلاّ، ولكن هذا الرجل يركّز على سلعة واحدة... الكاكاو |
Sana kötü davranıyorum çünkü... ... 12 eşyadan daha fazlasını almışsın. | Open Subtitles | أن أستبعدك لأن لديكِ أكثر من 12 سلعة |
Angelika ve onun gibi çocuklar, binlerce kilometre uzaktaki yetişkinlerin zevki için internet ortamına taşınan bir eşya olmayacak. | TED | وأنجليكا وأولئك مثلها لن يكونوا بعد الآن كأنهم سلعة جلبت للإنترنت كمتعة للبالغين على بعد آلاف الأميال. |