Hukuk departmanına göre, Phil'in kendi isteğiyle girdiği haznede neler olduğunu bilmiyormuşuz. | Open Subtitles | القسم القانوني يقول بأننا لا نعرف بالتأكيد بأنه دخل تلك الغرفة عن طيب خاطر |
Yani birileri kendi isteğiyle ayrılana kadar kurulda sana yer yok ve Nolcorp anlaşması en alt sınırımızı %30'a yükseltince bunun yakın zamanda olacağını sanmıyorum. | Open Subtitles | المقصود هو أنه مالك مكان بالمجلس إلا إذا تخلى شخص عن طيب خاطر وما اظن بيصير كذا في الوقت الحالي |
Kurbanın ilacı kendi isteğiyle aldığını sanmıyorum. Galiba bunu ona biri yaptı. | Open Subtitles | حسناً, لا أعتقد أن القتيل أخذ المسكنات عن طيب خاطر |
Sizi hayal edilmesi imkansız, seve seve kendi canınıza... kıyacağınız bir acıya sürüklüyor. | Open Subtitles | إنه يجعلك تقاسين آلاماً لا يمكن تخيلها، مما يدفعك للإنتحار عن طيب خاطر. |
Tanrı'ya edilmiş bir bekaret yeminine sırt çevirmek ve zina çukurunda kıvranmak, şeytanı, cehennem ağzına kadar, kendi isteğinle takip etmek demektir. | Open Subtitles | حيث يعد نكثا لوعد قطعه للرب وسقوط في حفرة الزنا واتباع للشيطان عن طيب خاطر الى فوهة الجحيم |
Bu adamlar dünyayı tekrar şekillendirmeme yardımcı oldular ve bunu isteyerek yaptılar. | Open Subtitles | هؤلاء الرجال ساعدوني بتغيير العالم , وهو يفعلون ذلك عن طيب خاطر |
Ama dikkatli olmalısın. Kendi isteğiyle gelmez. | Open Subtitles | ولكنك يجب ان يكون حذرا، انها لن تأتي عن طيب خاطر. |
Oraya kendi isteğiyle gittiğine göre erkeğin ona uygunsuz bir şekilde dokunmasına izin çıkmıştır. | Open Subtitles | وطالما قد ذهبت هناك عن طيب خاطر فهي بذلك قد أعطت مجالاً لفرصة لمسها |
Dışarıda. Paige, burası Los Angeles, kimse kendi isteğiyle öylesine yürüyüşe | Open Subtitles | بايج ، نحن نقيم في "لوس أنجلِس" لا يوجد أحد ، عن طيب خاطر ، يجول الحي ليتكلّم |
Ona bir iyilik yap ve de ki eğer kendi isteğiyle dönerse şikâyetçi olmayacağız. | Open Subtitles | انظر, قدم لصديقك معروفاً وأخبره... أخبره بأنه لو عاد عن طيب خاطر، فإننا لن نوجه له تهماً |
Bugün annesini öldürdüğünü kendi isteğiyle itiraf etti. | Open Subtitles | لقد اعترفت عن طيب خاطر بقتل أمها |
Conrad'ın kendi isteğiyle ayrılmadığını varsayıyorum. | Open Subtitles | أفترض أن (كونراد) لم يذهب عن طيب خاطر لا |
Lin kendi isteğiyle seni kardeşiyle mi tanıştırdı? | Open Subtitles | هل اخذتك (لين) عن طيب خاطر الى اختها؟ |
Açlıktan ölmektense, bu yolculuğun parasını seve seve vermeye razıydılar. | Open Subtitles | هرباً من المجاعة، كانوا يدفعون مالاً عن طيب خاطر مقابل رحلة القطار |
Ne buyurursanız seve seve yapacağım. | Open Subtitles | وأيًا كان ما تأمرون به سأنفذه عن طيب خاطر |
Sizin gibi erkeklere hzimet etmekten, seve seve mutlu olacaklardır. | Open Subtitles | أنا متأكدة أنهم إختاروا مهنتهم عن طيب خاطر. سعداء بخدمة رجال مثلك. |
Hem de kendi isteğinle. | Open Subtitles | بإعطائكِ هذه الدولارات الخارقة وستخبريني بها، عن طيب خاطر |
O seni çağırmadan önce de ona kendi isteğinle gitmişsin. | Open Subtitles | قبل أن يستدعيك ذهبت إليه عن طيب خاطر |
Olduğu gibi bir adam, "Eğer bana kendi isteğinle gelmediğin taktirde, sana dokumayacağım." | Open Subtitles | هذا هو الرجل الذي مثل ، "إذا كنت لا تأتي لي عن طيب خاطر ، وأنا لن كنت على اتصال". |
hayatınızda ne zaman mecbur olmadığınız halde devlete isteyerek para verdiniz? | TED | فآخر شيء في حياتكم ترغبون به هو إعطاء الحكومة أموالكم عن طيب خاطر بينما لستم مضطرين لذلك؟ |
O yüzden iksiri isteyerek almaz. | Open Subtitles | ديات لا تتكلم معي لذا فهي لن تاخذ العقار عن طيب خاطر |
Sen de isteyerek kendini açlığa mahkûm edebilirsin. | Open Subtitles | وانت اتيت الى هنا عن طيب خاطر لكى تتضور جوعا |