Bu sığ kumsallar Karayipler'in pek çok tabiat manzarasından Sadece bir tanesidir. | Open Subtitles | هذه الشواطئ الرملية الضحلةِ فقط واحد للكاريبي من العديد مِنْ المناظر الطبيعية. |
Okul için iki takım var ama Sadece bir tanesi okulu temsil edebilir. | Open Subtitles | يوجد فريقي رقص من أجل المدرسة لكن فقط واحد يمكنه تمثيل الولايات المتحدة |
Güvenebileceğin Tek bir kişiyi yanına alacaksın. Sadece bir kişi. | Open Subtitles | عليك أن تجد شخص واحد يمكنك الوثوق بهِ، فقط واحد. |
Nasıl oluyor da dört İncil yazarından sadece biri kurtulan hırsızdan bahsediyor? | Open Subtitles | تصور أن من بين كتّاب الآناجيل الأربعة, فقط واحد يتحدث عن لص أُنقذ |
Amerikalı erkeklerin orgazma ulaştıkları 9 türden sadece biri. | Open Subtitles | يكون فقط واحد من الوسائل التسعه والذي يحقق للذكر الأمريكي النشوه |
İnsanlar üzerine bilimsel araştırmayla geçirilmiş bütün hayatım boyunca Sadece bir tane, Tek bir konuşabilen insan buldum. | Open Subtitles | عمري كله كرسته للدراسة العلمية للبشر، وجدت فقط واحد آخر يمكنه ان يتكلم |
Sonunda, sadece tek bir kişi kalabilir. | Open Subtitles | في النهاية يمكن أَن يكون هناك فقط واحد |
İkisini bulamadım. Sadece birini bulabildim. | Open Subtitles | l لا يستطيع أن يجد كلاهما، فقط واحد. |
Güvenebileceğin Tek bir kişiyi yanına alacaksın. Sadece bir kişi. | Open Subtitles | عليك أن تجد شخص واحد يمكنك الوثوق بهِ، فقط واحد. |
Sorun, Sadece bir parçasının olmasıydı. | Open Subtitles | المشكلة كانت، هو كان فقط واحد الجزء، ليس بما فيه الكفاية أن يقرأ. |
Buradaki 3 kişiden Sadece bir tanesi burasının sahibi. Ve şu anda kimse kira ödemiyor. | Open Subtitles | مشكلتي هي, من بيننا الثلاثة هنا, فقط واحد منّا يملك هذا المكان, و حالياً لا أحد منّا يدفع الإيجار. |
Bosco'nun zamanında Sadece bir rakibi vardı. | Open Subtitles | بوسكو كان عنده فقط واحد المنافس المعاصر، |
Bu onun Sadece bir yüzü. | Open Subtitles | أنا بخير مدرك ذلك فقط واحد مِنْ جانبِها. |
Tamam Sadece bir tane ve... | Open Subtitles | إنّه معافى, في الاتّفاقيّة لكنّ فقط واحد |
Gardiyanların sadece biri onu görmüş ve takip etmeye başlamış. | Open Subtitles | حتى أتت ليلة باردة وقارضة، لقد رأى فرصته وهرب. فقط واحد من الحراس رآه، وبدأ في مطاردته. |
Yani, yüzde toprak bükücüden sadece biri metal bükebilir. | Open Subtitles | أعني , فقط , واحد من كل مئة متحكم بالأرض يمكنه التحكم بالمعدن |
Bu her yıl dünya genelinde olan 1.3 milyon depremden sadece biri. | Open Subtitles | هذا فقط واحد من 1.3 مليون زلزال التي تحدث حول العالم كل عام |
Diğerlerini görmeyiz, çünkü Bir tane var. | Open Subtitles | لذلك لا نرى أيّ آخرين أبدًا, السّبب هناك فقط واحد |
Maalesef, bizim yaşadığımız dünyada sadece tek tip güzelliğin farkına varılıyor. | Open Subtitles | لسوء الحظ، نحن بشكل مباشر في عالم... حيث فقط واحد مِنْ نوعِ الجمالِ معترف بهُ أكثر. |
Hadi ama Sadece birini ben öldüreyim. Sadece birini. | Open Subtitles | هيا فقط اعطني واحد, فقط واحد |
Bunun sebebi de senin yalnızca Tek bir büyük şovun olması. | Open Subtitles | ذلك لأنك لا تمتلك الا عرض واحد كبير ، فقط واحد |