Sadece bir ülkede tek bir siyasi parti kurmak yeterli değil. | TED | ليس هذا كافيًا لتأسيس حزب سياسي واحد للمساواة في دولة واحدة. |
Ancak öğrendiğim bir şey var: sevgi, intihara meyilli birini, kendini yaralamasını engellemek için yeterli olsaydı, intiharlar çok nadir olurdu. | TED | ولكن هناك شيء قد تعلمته: إذا كان الحب كافيًا لإيقاف شخص ما يفكر بالانتحار من إيذاء نفسه، الانتحار بالكاد سوف يحدث. |
Bunu anlamak için teneke adam olmaya gerek yok. Anne olmak yeterli. | Open Subtitles | لا يستلزم الأمر أن أكون إمرأة حديديّة ، فقط كوني أمّ كافيًا |
Bir adada yeterince zaman geçirince dışarıda koca bir dünyanın olduğunu unutuveriyorsun. | Open Subtitles | لقد قضيت وقتًا كافيًا على الجزيرة وبدأت أنسى أن هناك عالم غيرها |
Yani biliyoruz ki Amerika'ya yerleşmek mikrobiyomunuzda büyük ihtimalle iyi sonuçlanmayacak büyük değişikler yaratmaya yeter. | TED | وهكذا نعلم أن الانتقال إلى الولايات المتحدة يعد كافيًا ليسبب تغيرًا ملحوظًا في نبائتكم الميكروبية، وغالبًا ليس للأحسن. |
Söz konusu durumdayken, bu FBI'ı durdurmaya yetmez maalesef. | Open Subtitles | مع كل الأمور التي على المحك، أخشى أنه لن يكون كافيًا لإيقاف مكتب التحريات |
Bilirsin, her evde, mobilya every fur, every ring and every bank account ve hükümeti yatıştırmak için yeterli olmadı. | Open Subtitles | تعرف، كل منزل، كل قطعة أثاث، كل فراء، كل خاتم، وكل حساب بنكي كل هذا ولم يكن كافيًا لإرضاء الحكومة |
Bu yüzden de internet platformlarında onların mürit bulma materyallerini silmeye odaklanmak yeterli değil. | TED | ولهذا السبب فإنه ليس كافيًا أن تركز منصات الإنترنت على إزالة المواد المستخدمة. |
Arkadaşım Jaan Tallinn, füze biliminde olduğu gibi teknolojiyi güçlendirmemizin yeterli olmadığını ifade ediyor. | TED | يشير صديقي جان تالين إلى أنه كما هي الحال مع الصواريخ، ليس كافيًا أن نجعل التكنولوجيا لدينا أقوى. |
Mühendisler ve bilim insanları bu doğal süreci hızlandırmak için paha biçilmez bir iş çıkarıyor olsalar da pek yeterli olmuyor. | TED | وبالرغم من عمل المهندسين والعلماء النفيس لتسريع هذه العمليات الطبيعية، إلا أن هذا ببساطة ليس كافيًا. |
Fakat bu hala yeterli değil, ve siyasi irade de hala yeterli değil. | TED | لكن هذا ليس كافيًا. والرغبة السياسية لا تكفي. |
Fakat müziksel ritim için sabit biçimde tekrar eden bir tempo dizisi yeterli değildir. | TED | ولكن في الإيقاع الموسيقي، فإن سلسلة منتظمًة من نغمات مفردة متكررة ليس كافيًا. |
Çalışmamız, tek bir antikordan birazcık olmasının yeterli olmayacağını söylüyor. | TED | تشير دراساتنا أن حيازة القليل من جسم مضاد لن يكون كافيًا. |
İlerleyeceğim çünkü geri gitmek bir seçenek değil, olduğum yerde durmak yeterli değil. | TED | سأمضي قدمًا، لأن العودة إلى الوراء ليس خيارًا والبقاء في نفس المكان ليس كافيًا. |
Kısa süre sonra, öğrendim ki bir sınıf yeterli değildi. | TED | بعد ذلك بفترةٍ وجيزة علمت أن فصلًا واحدًا لم يكن كافيًا. |
Ancak biraz daha tartışmalı bir konu var: Bu yeterli olmayacak. | TED | ولكن إليكم شيء خلافي نوعا ما: لن يكون ذلك كافيًا. |
Yapmamız gereken tek şey, boyun eğmeyeceğimizi göstermek. yeterince ses yaparsak giderler. | Open Subtitles | ما علينا إلّا أن نبدي أنّنا لن نركع، سنصنع ضجيجًا كافيًا وسيغادرن. |
İlerleme kaydediyoruz fakat yeterince uzak ya da hızlı ya da evrensel değil. | TED | نحن من يقوم بالتغيير لكنه ليس كافيًا بعد أوليس سريعًا كفاية أو عالميًا كفاية |
Herhalde bu kadarı konsantre olmana yeter, değil mi? | Open Subtitles | هذا من شأنه أن يكون كافيًا لجعلك تركّز. صحيح؟ |
Lâkin böyle bir savunma, hayatını kurtarmaya yetmez. | Open Subtitles | لكن مثل هذا الإدعاء ليس كافيًا لتهديد حياتكِ |
Bir daha olmaması için yeteri kadar para istiyorum. | Open Subtitles | أريد مالًا كافيًا كي لا يحدُث ذلك مُجدّدًا |
Kan kaybı ve o ısırık arasında, cevaplara yetecek kadar zamanın olduğunu sanmıyorum. | Open Subtitles | بسبب نزيفه والعضّة، فلا أظن أن لديه وقتًا كافيًا للإجابة. |
11 kredi kartının tümünün limitini doldurdu ve 6 haneli kişisel borçların altına girdi ve bu hâlâ durumu kurtarmaya yetmedi. | TED | بلغ الحد الأقصى لـ 11 بطاقة ائتمان وسدد ما يصل إلى ستة أرقام من الديون الشخصية ولا زال ذلك لم يكن كافيًا |
Ama bu, Brendan'ın cinayet ve cinsel istismardan mahkum edilmesi ve ömür boyu hapis cezasına çarptırılması için yeterliydi. | TED | ومع ذلك كان كافيًا لإدانة بريندان وإرساله إلى السجن مدى الحياة بتهمة القتل والاعتداء الجنسي في عام 2007. |
Bunun yeteceğini düşündüm. Ama yetmedi. - Kendi canına kıydı. | Open Subtitles | ظننت أن هذا سيكون كافيًا ولكنه لم يكن كافيًا، وقد انتحرت |