Ve Ona, kendisini daha çok sevecek bir eş bulamayacağını söyleyin. | Open Subtitles | بتقبله داخل العائلة و أخبراه بأنه لن يحظى بزوجة محبة له أكثر مني |
Ona o domuzdan daha çok annelik yaptım. | Open Subtitles | لقد كنت أكثر من أمٍ له أكثر من هذا الخنزير الملعون |
Bu kadar çok ödevim olmasa, herhalde daha çok özlerdim. | Open Subtitles | انا على الأرجح سأشتاق له أكثر لو لم يكن لديَّ عمل كثير. |
Size ne kadar bayağı gelse de en çok ülkelerini önemsiyorlar çünkü. | Open Subtitles | ولأنه، بقدر ما يبدو الأمر مبتذلًا ما يحفلون له أكثر هو بلدهم |
Ona herkesten fazla yardım etmiş olan size niçin düşmanlık yaptı? | Open Subtitles | على الشخص الوحيد الذي عمل له أكثر من أي شخص أخر؟ |
onun sabotajına onun özensizliğini ekleyip her gün hatırlayacağım. | Open Subtitles | الاهتمام. سآخذ الجهل له أكثر من التخريب لها أي يوم من أيام الأسبوع. |
Ama diğer vakalarımızdan çok daha doluydu. | Open Subtitles | لكنّه له أكثر من البعض من حالاتنا الأخرى. |
- Bu bir yağmur dansı değil. Benim İrlandalı Olive Teyzem bile, Darly Mootz'dan daha çok Cherokee'ydi. | Open Subtitles | زيتون عمّتي الآيرلندي له أكثر تشيروكي فيها من داريل موز. |
Annemle görüşmeye başladıklarında babamı o kadar özlemeyeceğimi düşünmüştüm ama şimdi her zamankinden daha çok özlüyorum. | Open Subtitles | فكرت مرة واحدة أمي كانت رؤية له، أود أن لا يغيب والدي كثيرا، ولكن الآن أفتقد له أكثر. |
Herkes senin daha çok ihtiyacın olduğunu düşündü, o yüzden... | Open Subtitles | أعتقد الجميع أنك بحاجة له أكثر من الجميع |
Öyleyse, annemin hukuk fakültesine giriş sınavı puanımın hâlâ geçerli olup olmadığını sorduğu haftalık aramalarını daha çok umursamalıydım. | TED | في هذه الحالة، مكالمات أمي الأسبوعية يسألني إن كانت نتائج امتحان القبول بكلية الحقوق لا تزال صالحة كان شيئًا يجب أن أنتبه له أكثر |
Onu arkadaş olarak özlüyorum, ama bir düşman olarak daha çok özlüyorum. | Open Subtitles | اشتاق له كصديق ، لكن اشتاق له أكثر كعدو |
Üçüncü kez çıktığımızda onu bir tabak Reese'in Dilimleri'nden daha çok istiyordum. | Open Subtitles | حسب تاريخ الثالث، كنت أريد له أكثر حتى من حفنة من ريس وأبوس]؛ [س] قطعة. |
Bizden daha çok para verdiler. | Open Subtitles | أحدهم دفع له أكثر مما ندفع نحن |
Tebrik etmek için aklıma gelen en yetişkin şeyi aldım: Sezar Salatası. | Open Subtitles | أجل ، ولكي أهنؤه على ذلك ، أحضرت له أكثر شيء يعبر عن النضوج ، سلطة القيصر |
en iyisini annesinden daha iyi mi bileceksin? | Open Subtitles | من أنت ِ لتعتقدي بأنك تعرفين الأفضل له أكثر من أمه؟ |
Papaya, Ona Fransa kadar başka hiç bir ülkenin bağlı olamayacağını | Open Subtitles | أريد أن يرى البابا أن ليس هناك أمه مخلصه له أكثر |
Sade bir inzivai hayattan başka arzusu olmayan basit bir bilim adamının, birdenbire kendini Ona hizmet etmeye şiddetle kararlı bir insan ordusunca kuşatılmış halde bulması ne gariptir. | Open Subtitles | يا للسخرية، كيف لعالم بسيط لا طموح له أكثر من مجرد القليل من العزلة أن يجد نفسه محاطا بجيش من الأشخاص |
onun için dünyadaki her şeyden daha anlamlı olan kitabı bulmalısın. | Open Subtitles | يجب أن تجدي كتاباً يعني له أكثر من أي شيء آخر في العالم |
Dördümüzün onun için, satış karşılığında elde edeceğinden daha önemli olduğunu söyledi. | Open Subtitles | قال أن تجمع أربعتنا مهم بالنسبة له أكثر مما قد يحصل عليه لقاء ذلك |
O ismin iddia ettiğinden çok daha fazlasını ifade ettiğini düşünüyorum. | Open Subtitles | عندي إحساس قوي بأن ذلك الإسم يعني بالنسبة له أكثر مما يدعي |
Ama eminim ki sizin kazanmanıza yardım etmek onun için çok daha anlamlıydı. | Open Subtitles | ولكننب بصراحة أعتقد بأن تدريبكم للفوز قد يعني له أكثر |