uzun bir süre, hemen hemen birkaç dakika, dalmadan öylece bekliyor. | Open Subtitles | وهي لا تغوص لوقتٍ طويل، لعلها تفعل ذلك لدقيقتين. ستكون الأم |
Yine de burs yazısının yolunda gittiğini fark ettim çünkü dikkatimi daha önceye kıyasla çok daha uzun süre canlı tutabiliyordum. | TED | ولكنني اكتشفت أنّ التقديم للمنحة حينها يجري بشكل جيّد، لأنّه كان بإمكاني أن أُركّز وأُحافظ على انتباهي لوقتٍ أطول من السابق. |
Müzik çok uzun süre bana ulaşılmaz gibi gelen şeyi aramak için yol açtı. | TED | الموسيقى قادتني إلى طريق البحث عن ما بدا صعب المنال لوقتٍ طويلٍ للغاية. |
uzun süredir hastaydi ama en azindan, geçen sene biraz daha birbirimize yakinlastik. | Open Subtitles | كان مريضاً لوقتٍ طويل، لكننا حصلنا على خاتمة خلال العام الماضي على الأقل. |
Çok uzun zamandır öğretmenlik yapıyorum senin yaşının iki katı artı bir kaç yıl daha. | Open Subtitles | لقد كنتُ استاذاً لوقتٍ طويل. ضعف المدة التي عشتيها بالإضافة لبضعة سنوات. |
Gördüğüm kadarıyla, nöbetinden sonra burada kalıp... - ...geç saate kadar çalışıyorsun. | Open Subtitles | لاحظتُ أنكِ تبقين هنا لوقتٍ متأخر، وتعملين حتّى بعد انتهاء نوبتك |
Annemle geç saatlere kadar yeni fikirlerimizle birbirimize ilham veriyorduk. | TED | كنتَ أبقى مع والدتي لوقتٍ متأخر نتحدث عن آخر أفكارنا ونلهم بعضنا البعض. |
Bir dakika için bu nehirdeki eğim veya kıvrımları izleyin, bir yerde uzun süre kalmadığını göreceksiniz. | TED | انظروا لدقيقة لأي التواء أو منحنى في هذا النهر، وستروا أنها لا تبقى في المكان ذاته لوقتٍ طويل. |
"Bunu uzun bir süre inkâr etmeye çalıştım çünkü seni seviyorum" | Open Subtitles | لقد كنت أحاول إنكار هذه الحقيقة" لنفسي لوقتٍ طويل لأنني أحبكِ" |
Bu evrende doğduğunda, çok uzun süre kalırsın. | Open Subtitles | عندما ولِدتَ في هذا الكون، أنت موجود فيه لوقتٍ طويل جدًا. |
Üzgünüm, anneni uzun süre görmeyeceksin. | Open Subtitles | آسف، فإنّكَ لن ترى أمّكَ مُجدداً لوقتٍ طويل. |
Beni kısa bir süre için "deliğe" atar, ne gam. | Open Subtitles | سيضعني في الحفرة لوقتٍ بسيط، مشكلة كبيرة. |
Yani, sizleri o kadar uzun süre görmemek çok garip olacak. | Open Subtitles | سيكون غريباً, عدم رؤيتكما يا رفاق لوقتٍ طويل. |
Peki uzun süredir kayıp aile üyeleri durumunda genelde nasıl sonuçlanır? | Open Subtitles | ماذا بشأن أعضاء عائلة مفقودة لوقتٍ طويل؟ كيف يكون الأمر عادةً؟ |
Peki uzun süredir kayıp aile üyeleri durumunda genelde nasıl sonuçlanır? | Open Subtitles | ماذا بشأن أعضاء عائلة مفقودة لوقتٍ طويل؟ كيف يكون الأمر عادةً؟ |
Bakteriyel bağışıklık sisteminde uzun süredir yer alan CRISPR şaşırtıcı da olsa aslında doğal bir süreçtir. | TED | مما يثير للدهشة، أنّ كريسبر هو فعليًّا عمليّة طبيعيّة والذي عمل لوقتٍ طويلٍ كجهازٍ مناعيٍّ بكتيريّ. |
Geleneksel tıp uzun zamandır bunun geri çevrilemez olduğunu iddia ediyor. | Open Subtitles | ادّعى الطب التقليدي لوقتٍ طويل بأنّه لا يمكن عَكْسَه |
uzun zamandır efendilerimizin arzuları için yaşayıp, ölüyorduk. | Open Subtitles | لقد عِشنا وخسرنا تحت نزوات أسيادنا لوقتٍ طويل للغاية |
Sen de öyle, o yüzden geç saate kadar kalma, tamam mı? | Open Subtitles | كذلك أنتِ، لذا لا تبقي مستيقظة لوقتٍ متأخر، حسناً؟ |
Büyük ihtimalle geç saatlere kadar kalamam anlyıor musun? | Open Subtitles | لربما لا يجدر بي السهر لوقتٍ متأخر, تعلمين؟ |
Yapamam. Henüz. Düşünmek için zamana ihtiyacım var. | Open Subtitles | .. لا استطيع ، ليس الآن احتاج لوقتٍ للتفكير |
Bir süreliğine oradan alışveriş yapmayı kestim. Ama bir adam mahalle marketinin buritos'ları olmadan uzun süre yaşayamaz. | Open Subtitles | لكن لا يمكن للمرء أن يعيش معتمداً على مطعم الوجبات السريعة لوقتٍ طويل |
Onu sevenler, çıktıkları oldu ama hiçbiri uzun sürmedi çünkü onlarla ilgilenmiyor, tek düşüncesi okul ve Karen Wright. | Open Subtitles | بعض شبان أعجبوا بها ، لكن ليس لوقتٍ طويل لأنها لم تكن تهتم لهم فقط المدرسة وكارين رايت .. |
Bu gece kızının dans resitali varmış. Geç vakte kadar çalışamaz. | Open Subtitles | ابنتها لديها تجربة رقص الليلة، لا يمكنها العمل لوقتٍ متأخّر |
Hiç kısa zaman için oda kiralamam, yabancılara da kiralamam. | Open Subtitles | لم أقم بتأجير الغرف من قبل لوقتٍ قصير ولا أؤجّر الغرف للغرباء |