| Tek yaptığımız uzanıp, Birlikte banyo yapmak ve duygulardan konuşmak. | Open Subtitles | كل ما نفعل هو الاستحمام معاً و التحدث عن مشاعرنا |
| Ama bir gün onları Birlikte gördüm ve onların birbirlerine bakışlarını izledim. | Open Subtitles | ذات يوم، رأيتهما معاً و رأيت كيف كانا ينظران إلى بعضهما البعض |
| Yani, provalar sırasında hem Birlikte takılırdık hem de ders çalışırdık. | Open Subtitles | أقصد ، كنا نستطيع أن نخرج معاً و ندرس أثناء البروفات |
| Tek işimiz bir araya gelip birbirimize şiir okumaksa... | Open Subtitles | إذا كان كل ما نفعله هو أن نجتمع معاً و نقرأ مجموعة من الاشعار لبعضنا |
| Birkaç dişçi bir araya gelip minnettarlığını göstermek için bana iki bilet ayarlamış. | Open Subtitles | طبيبا أسنان ذهبا معاً و تقديراً لي أعطاني هذه التذاكر |
| Eğer bir araya gelip üreyeceksek genetik özelliklerimin yarısını taşıyacak olan yavrunun bakımının iyi yapılmasını ve finansal olarak istikrarlı olmasını isterim. | Open Subtitles | و إن كان مقدراً أن نكون معاً و ننجب سأحب للذرية التي تحمل نصف جيناتي أن تلقى رعاية جيدة , و مستقرة مادياً |
| Bu cennetten bahşedilen bir mucizeyken, ne diye Birlikte kutlayacakmışız? | Open Subtitles | لماذا نقوم به معاً و هو فرصة من الله إلينا؟ |
| Birlikte büyümüş ve kardeş gibi olsak da olmadığımız için benimle kızlar hakkında konuşmak seni rahatsız edebilir. | Open Subtitles | بالرغم من اننا كبرنا معاً. فى نفس المنزل معاً. و نوعاً ما ة كــ اخ و اخت, |
| Birlikte eve gidiyoruz. | Open Subtitles | نحن معاً. و نحن ذاهبون إلى إلى الديار سوياً. |
| Akademi'ye Birlikte gittik. Birlikte görevlendirildik. | Open Subtitles | لقد ذهبنا للأكاديمية معاً و تم تكليفنا بالعمل بالجيش معاً |
| Salak Yahudi. Birlikte büyüdük, ama beni tanımıyormuş gibi yapıyor. | Open Subtitles | اليهودي الوغد,ترعرعنا معاً و يتصرف و كأنة لا يعرفني |
| Çiftlerin Birlikte yapmaları gereken işler, çiftler tarafından yapılmalı . | Open Subtitles | لكن كل الأشياء التي يفعلها الأزواج معاً و يجب عليهم فعلها معاً. |
| Kırmızılı ve mavili Birlikte hareket edip arabayı koruyan güvenlikçileri vuruyor. | Open Subtitles | ذوي اللباس الأحمر و الأزرق شكلا فريقاً معاً و قتلوا الحراس عند القفص الدوار ذو اللباس الأسود أسقط الثريا |
| Germen kabileleri bir araya gelip, Roma ordusuna karşı büyük bir saldırı düzenleyerek Roma savunmalarını zorlamıştı. | Open Subtitles | بدأت القبائل الجيرمانية تخترق الدفاعات الرومانية و بدأت تتوحد معاً و تشن هجوماً ضخما على الجيش الروماني |
| Bir araya gelip, yukarı kasabadaki Alton'un Korusu'ndan 3 dönüm arazi satın almışlardı. | Open Subtitles | اجتمعوا معاً و اشتروا خمسة هكتارات قطعة من الأرض من شمال البلدة ببستان "ألتون" |
| Bir araya gelip, Herb Smith hakkında konuşabiliriz. | Open Subtitles | حسناً، كنت مـحـق (يمكننا الذهاب معاً و التحدث عن (هيرب سميث |
| Bir araya gelip, Herb Smith hakkında konuşmamız lazım. | Open Subtitles | (علينا الجلوس معاً و التحدث بشأن (هيرب سميث |
| Bir araya gelip kasetini tekrar çekmeliyiz George. | Open Subtitles | يمكننا ان نجلس معاً و نعيد (تسجيل الشريط لك يا (جورج |