Bu yaklaşık 0.75, yani 1'den küçük -- ve buna alt doğrusal diyoruz. | TED | انها ثلاثة أرباع تقريباً وبالتالي هي أقل من واحد ونطلق عليها خط فرعي |
Hobilerini. Ve uykularını feda eder. yani sağlıklarını da etkiler. | TED | إنهم يضحون بالهوايات. و يضحون بالنوم. وبالتالي فإن صحتهم تتأثر. |
Bu yüzden bir başkasını tutuklayacağız acınası ve değersiz birisini... ..böylece o destansı hikâyesi de yerle bir olacak. | Open Subtitles | لذا سنعتقل شخصاً آخر بتهمة جرائم القتل، شخص مثير للشفقة وغير جدير، وبالتالي فإنّها ستدمّر أساطيره بضربة واحدة مُميتة. |
UR: Bunu daha önce öğrenmemiştim, ama bana sahnede bunu çalacağımızı söyledi, bu parçayı tanıyordum, bu yüzden öğrenirken çok keyif aldım. | TED | ع. ر: لم أتعلمها من قبل، لكنه قال لي أننا سنعزف ذلك على الخشبة، وبالتالي كنت مطلعا عليها، ولهذا استمتعت كثيرا بتعلمها. |
Ardından doğanın kullandığı aletin aynısını kullanmaya karar verdik ve bu kimyadır. | TED | وبالتالي قررنا أن نستخدم نفس الاداة التى تستخدمها الطبيعة، وهذه هي الكيمياء. |
dolayısıyla iyi bir bilgisayar programcısının yapacağını yaptı, bir uygulama yazdı. | TED | وبالتالي قام بما قد يقوم به أي مطور جيد، برمج تطبيقا. |
- yani aslında söylediğin herşeyin gerçek ve berrak olduğunu düşünmüyorum. | Open Subtitles | وبالتالي لن أعتقد أن كل شئ تقوله، هو صادق و بارع. |
Anneliği yaşamayacağımı bir şekilde kabullenmiştim. yani büyük bir şok oldu bana. | Open Subtitles | أن أقبل بالأمومة لم يكن موضع نقاش وبالتالي فقد كانت صدمه بحق |
Demek ki Akako'nun biraz bulanık hatırasıyla yaşayabiliyorsun yani bir şey hissetmiyorsun. | Open Subtitles | هذا يعني انه يمكنك التعايش مع ذاكرة ضبابية عن أكاكو وبالتالي اللامبالاة |
Bu savaşı durdurmak binlerce hayatı yani binlerce dünyayı kurtaracak. | Open Subtitles | إيقاف تلك الحرب سيُنقذ آلاف الأرواح وبالتالي ، آلاف العوالم |
yani, şu anda, nöronlardan meydana gelmiş canlı bilgisayar devrelerine sahibiz. | TED | وبالتالي لدينا الآن رقاقات كمبيوتر عضوية مصنوعة من خلايا عصبية حية ذاتية التجميع. |
yani ya aynı şeyi bir güneş pili ya da bataryada da yapabilseydiniz? | TED | وبالتالي ماذا لو أمكن القيام بنفس الشيء مع خلية شمسية أو بطارية؟ |
böylece ya jeoloji, ya da kimya laboratuvarı kalmış oldu. | Open Subtitles | وبالتالي تتقلص الاختيارات الممكنة بين معمل الجيولوجيا او معمل الكيمياء |
Bir sürü melez çocuk olacak böylece bebeğiniz dışlanmış hissetmeyecek. | Open Subtitles | الكثير من الأطفال المختلطين وبالتالي الطفل لا يشعر وكأنه منبوذ |
ve böylece köyüne gelen yürüyüşçü bir grup için yemek yapmaya başlıyor ve evinde yemek veriyor. | TED | وبالتالي بدأت بالطبخ للسائرين على خُطى النبي إبراهيم ومن يعبر قريتها .. يأكل عندها الطعام |
Bu yüzden daha geleneksel şirketlerin hacker kültürünü ve getirdiği yaratıcı kaosu benimseyebilmeleri için zaman ve uyum gerekecek. | TED | وبالتالي فإن الشركات التقليدية، ستكون بحاجة للوقت كي تتكيف وتحتضن ثقافة المخترق وما تجلبه تلك الثقافة من فوضى إبداعية. |
Bu yüzden gerçek olmadığı sürece böyle konuşmasının nedeni yok. Güzel. | Open Subtitles | وبالتالي ليس لديه سبب لقول ذلك ما لم يكن صحيحاً جيد |
İzlenimler adamın zihinsel özürlü olabileceğini gösteriyor bu yüzden ilave kovuşturmalar gereksiz olacaktır. | Open Subtitles | المؤشرات ترجّح أن هذا الشخص مُعوّقٌ ذهنيًا وبالتالي لا فائدة من إدّعاءاتٍ أخرى |
ve bu yüzden neler olup bittiğini anlamak epey zamanlarını aldı. | Open Subtitles | وبالتالي 'الأمر استغرق منهم الكثير الوقت الكافي لفهم ما كان يحدث. |
dolayısıyla New York'un diğer uluslararası şehirlerle nasıl iletişim kurduğunu gösteriyor. | TED | وبالتالي هو حول كيف تتواصل نيويورك مع باقي المدن العالمية. |
Ekonomi üzerindeki bu tehlikeyi gördükten Sonra, bu soruna bir çözüm bulmamız gerektiğini düşündüm. Tüm bunlara yaklaşımım bu. | TED | وبالتالي بالنظر إلى هذا الخطر على الاقتصاد، فكرت أننا في حاجة إلى حل لهذا المشكل. هذه مقاربتي لكل هذا. |
öyleyse, daha evvel gönderilen mesaj neydi birileri gerçekten maddenin içine mi giriyor? | TED | وبالتالي, ما هي الرسالة المرسلة قبل أن أن يغوص أحد في أعماق المادة؟ |
Vaiz, ekstra uzun bir vaaz vermişti, ve böylelikle dalgalar çarptığında hala tehlikeden uzak bir yerdeydiler. | TED | وألقى الخطيب عظة طويلة للغاية, وبالتالي كانوا بعيدين عن الضرر عندما عتت الأمواج. |
Büyük monotonluk sürdüğü sürece, şu ana kadar olmuş olanlar, gerçekten de olacak olanlar ile aynı. | TED | وبالتالي فما استمرت الرتابة العظيمة، فسيظل ما كان هناك هو بالفعل ما سوف يكون. |
bu sayede, insanlara su sümbülünü farklı bir açıdan görmesini sağlamak var. | TED | وبالتالي ساعدنا المجتمعات لرؤية ورد النيل في أشكال مختلفة ومبهجة. |