Büyücülük uygulaması ulusumuzun başkentinde yaşıyor ve gelişiyor gibi görünüyor. | Open Subtitles | يبدو بأن ممارسة الشعوذة هي حية وتزدهر في عاصمة الأمة |
Uçma etkisinin gülümsemeleri artırdığını gördüm, kendine güvenin yeşerdiğini ve insanların biraz daha cesur olduklarını. | TED | لقد وجدت أن الطيران يجعل الابتسام أكثر شيوعًا، وتزدهر الثقة بالنفس، ويصبح الناس أكثر شجاعة. |
Karidesler, uzun ayaklı istiridyeler ve midyeler daha da garip yaşam formları olan tüp solucanları ve tuhaf balıkların yanında gelişim gösterebiliyor. | Open Subtitles | كما وتزدهر أنواع أخرى عجيبة، ديدان طولها 6 أقدام على شكل أنبوب، وسمك غريب. |
Güneş ışığı verimli balçığa ulaşınca ufak bitki ve hayvanlar ortaya çıkmaya başlar. | Open Subtitles | يضرب ضوء الشمس الطمي الغني، وتزدهر النباتات والحيوانات الصّغيرة هناك. |
Bu yüce ulus, daha önce de olduğu gibi zorluklara göğüs gerecek ihya olacak ve refaha erecek. | Open Subtitles | هذه الأمة العظيمة ستعاني كما لطالما عانت وستحيا من جديد وتزدهر |
İlişkinizi izlerken nasıl çiçek açıp geliştiğini büyüleyici ve aydınlatıcı olduğunu söylemek isterim. | Open Subtitles | كنتُ أريد أن أقول لكما أن مشاهدة علاقتكما وهي تنمو وتزدهر إنما هو أمرٌ ساحرٌ و منير |
Bitki bunu daha sonraları büyümek ve gelişmek için kullanabilir. | Open Subtitles | يمكن للنباتات بعد ذلك استخدام هذا السكر لتنمو وتزدهر. |
Çünkü kurşun vücudumuza girdiğinde büyüyüp gelişmek için hücrelerimizin ihtiyaç duyduğu bakır ve demir gibi metalleri taklit eder. | Open Subtitles | لإنه حينما يدخل الى أجسامنا يحاكي معادن أخرى كالزنك والحديد وتحتاج خلايانا هذه المعادن لتنمو وتزدهر |
O günden beri de hayattayız ve hep başarılı olduk. | Open Subtitles | وتماما مثل ذلك الحين، نحن سوف البقاء على قيد الحياة وتزدهر. |
- Tüm yeteneğin ve gelişimin seni son kez karşılaştığımızda yenilmekten kurtaramadığını düşünürsek bu tutarsız bir eleştiri. | Open Subtitles | تحارب مملة. وهو نقد الغريب، النظر في كل ما تبذلونه من الذوق وتزدهر |
Tarihteki tüm bu olaylar geri dönülemez, onarılamaz bir şekilde Afrika'nın zorlukların üstesinden gelmesi, gelişmesi ve büyümesi için gereken fırsatlara ve olasılığa engel olmuş gibi. | TED | وأن كل هذه التجارب في التاريخ لا رجعة فيها، والإمكانيات والفرص تم حجزها ولا يمكن إصلاحها ولا يمكن لأفريقيا أن تبرز وتنمو وتزدهر. |
Bu mümkündür, çünkü genelde tümörler bağışıklık sisteminin erişemediği bölgelerdir ve bu yüzden bakteriler bu tümörleri bulur ve büyüyüp gelişmek için sığınak olarak kullanır. | TED | هذا يحدث لأن الأورام نموذجيًا هي مناطق ليس لنظام المناعة دخل فيها، ولذا تجد البكتيريا هذه الأورام وتستخدمها كملاذ آمن لتنمو وتزدهر. |
Yeni bir ufuk arama arzusundan ve büyümek ve gelişmek için yeni bir mekan bulma fikrinden vaz geçmediniz. | Open Subtitles | لم تتخلى عن الفكرة في الوصول إلى الأعلى... في السعي إلى أفق جديد... وإيجاد مساحة جديدة لتنمو وتزدهر. |
Gerçek, yüzyıllar boyunca bile saklanılsa da eninde sonunda ortaya çıkar ve işler yoluna girer. | Open Subtitles | "حتى لو دُفنت الحقيقة لقرون ففي النهاية ستظهر وتزدهر" |
Karanlık lordumuzun hakimiyetinde Salem, refahlanıp ve gelişip, güçlü bir millet olacak. | Open Subtitles | ... خلف سلطان سيد الظلام ساليم ستزهو وتزدهر لتصبح أمة عظيمة |
Arabamın gelişmesine ve çiçek açmasına izin vermek için. | Open Subtitles | مما يجعل سيارتي تتفتَّح وتزدهر |
Büyüdüğünü ve çoğaldığını görüyorsun. | Open Subtitles | أراقبها تنمو وتنتج وتزدهر. |
Sonuç olarak, devleti gerçekten sağlıklı kılan şey, sağlıklı hücreler - yani siz ve ben - sahaya indiğinde, kolları sıvayıp çaresizliği reddetmektir ve sağlıklı hücrelerin büyümeleri ve serpilmeleri için tek gereken şeyin biraz alan açmak olduğuna inanmaktır. | TED | في نهاية المطاف، ما يجعلُ الحكومة فعّالة هو عندما تكون الخلايا (الأجهزة) معافاة -- وهذا هو أنتم وأنا -- نقفُ على أرضية صلبة ونشمّرُ عن سواعدنا ونرفضُ أن نكون عاجزين ونؤمنُ أنه في بعض الأحيان كل ما يتطلبه الأمر منا هو إحداث مساحة ما للخلايا (الأجهزة) السليمة لتنمو وتزدهر |
Güzel ve uzun yaşa | Open Subtitles | تحيا وتزدهر |
Güzel ve uzun yaşa | Open Subtitles | تحيا وتزدهر |