Bu tek tanrı bütün insanların eşit olduğunu ve kimsenin köle olmadığını söylüyor. | Open Subtitles | هذا الرب الواحد يقول أن جميع الناس سواسية و أنه لا وجود للعبيد |
...O da... aşkın, müzikle aktarılması ile ve ayak alıştırması ile güzelleştiğidir. | Open Subtitles | .. أن الحب يأتي حاملاً معه الموسيقى و أنه يأتي خطوة بخطوة |
ve şunu eklerdi, "Eğer dönmezsem, istediğim budur, bu şekilde gitmek isterim." | Open Subtitles | و أنه لن يعود, هذا ما أردته. و مع ذلك يريد الإنطلاق. |
Geçen hafta ona rastladım ve o özür dileyip ne kadar değiştiğinden bahsetti. | Open Subtitles | حسنا، قابلته في الأسبوع الماضي و أبدى إعتذاره الشديد و أنه قد تغير |
Kesinlikle mahkemenin önündeki bayrakların yanlış bir düzende dalgalandığını belirten ve durmaksızın gönderdiğim mektuplardan birine verilen küstahça bir yanıttır. | Open Subtitles | لا بد و أنه رد ساخر آخر على رسالات الشكاوى المتعددة التي قدمتها بخصوص أن الأعلام التي أمام مبنى المحكمة |
Hakikaten pişman olduğunu anlamışlar ve onu özgür bırakmaya karar vermişler. | Open Subtitles | أنه صادق ، و أنه ندم بالفعل و قرروا إطلاق سراحه |
Eski eşinin, onun tüm parasını almak istediğini söyledi ve onu öldüreceğini söyledi. | Open Subtitles | و أن زوجته السابقةكانت تحاول الحصول على كل نقوده و أنه كان سيقتلها |
ve 10 dakika beklememi ve sonra polisi aramamı söyledi. | Open Subtitles | و أنه عليّ أن انتظر عشرة دقائق ثم أتصل بالشرطة |
Tanığın dediklerine inan ve bir gün oğlum her şeyi yoluna koyacaksın. | Open Subtitles | تحلى بالإيمان، الشاهد قد تحدث و أنه في أحد الأيام أنت ابني |
ve sadece iki yıl önce, insanlar bunun imkansız olduğunu söylüyordu. | TED | و أنه لسنتين سابقتين ، قال الناس بأن هذا مستحيل. |
İnsanların %98 i normal uygulamanın bu şekilde olması gerektiğini ve işlerin bu şekilde yürümesi gerektiğini düşündü. | TED | تسعة وثمانين بالمئة ظنوا حقيقة أن هذا يجب أن يكون إجراء روتيني، و أنه هكذا يجب أن تتم الأمور. |
Gerçek ise, onların fikirlerinin bayatladığı, bunun yanında diğer tüm dünyalarda grupları ve ekipleri daha etkin çalıştıran bu yeni fikirlerin olduğudur. | TED | الحقيقة أن أفكارهم بالية، و أنه توجد أفكار جديدة في عدة مجالات اخرى تجعل المجموعات والفرق تعمل بفعالية. |
Eğer mühendisler ve bilim adamları ilgilerini buna yoğunlaştırırlarsa... ...gezegeni nasıl etkileyebileceğimiz çok şaşırtıcı. | TED | و أنه إذا قام المهندسون و العلماء بالتركيز على هذا, إنه شىء مذهل كيف يمكننا أن نؤثر في الكوكب. |
Doktorlar hiçbir sorun olmadığını ve endişe etmemem gerektiğini söylediler, ama ben o kadar emin değildim. | TED | الأطباء أكدو لنا أنه لايوجد ما يستدعي القلق و أنه لايجب علي القلق و لكني لم أكن متأكدة من ذلك |
ve Rufus her zaman yaptığı gibi size beş telli, elektrikli viyolenseliyle doğaçlama çalacak. Onu dinlemek gerçekten çok heyecan verici. | TED | و روفوس سيقوم ببعض الارتجالات علي ألة التشيلو الكهربائي ذات الخمسة أوتار الخاصة به و أنه لمن الممتع الاستماع له |
Diyelim ki hoş bir plajda tatildesiniz. Çok büyük bir deprem olduğu ve sahile doğru ilerleyen bir tusunami olduğu haberi geliyor. | TED | إذن، أنت في اجازة على شاطئ ما لطيف، و يأتيك خبر وقوع هزّة أرضيّة هائلة و أنه هناك موجة تسونامي تتقدم ناحية الشاطئ. |
Ama bana bir çıkmaza girdiğini ve aradığı çekiciliği, konferansın adını yaşatan yıldız gücünü bulmakta zorlandığını açıkladı. | TED | لكنه أوضح لي بأنه في مأزق، و أنه كان يواجه صعوبة في ايجاد الجاذبية و النجومية التي يعرف بها المؤتمر. |
Tabi ki sizin evde olmadığınızı ve daha sonra aramasını söyledim. | Open Subtitles | أخبرته أنكما لستما في المنزل و أنه يستطيع الاتصال لاحقاً |
Farkında değil misiniz siz bu davada ana ve en mantıklı şüpheli olacaksınız? Ben tutuklanmanızdan korkuyorum. | Open Subtitles | أنه سينظر لك كالمتهم الرئيسى و أنه سيقبض عليك |
Hiç bir suçtan tutuklanmadım ve hakkımda kovuşturma açılmadı. | Open Subtitles | و أنه لم يتم قط اتهامى أو ادانتى فى أى جريمة |