Wetzel's Pretzels var ve sadece bir çeşit kurabiye satıyorlar. | Open Subtitles | حيث يوجد مخبز ويتزلز بريتزلز ولا يبيعون فيه سوى أوبسيز |
Yani kesinlikle çok tohum satma gibi ticari bir ilgi var fakat neyse ki çiftçilerin almak istediği tohumları satıyorlar. | TED | وحتماً هناك مصلحة تجارية ببيع الكثير منها لكن نأمل أنهم يبيعون البذار التي يريد المزارعون شراءها |
Sokaklar incik boncuk satan seyyar satıcılarla dolu ve insanlar oradan oraya koşturuyorlar. | TED | والشوارع ممتلئة بالباعة المتجولين وهم يبيعون الحلي. والناس تنتقل بصخب من مكان إلى آخر. |
Bir düşünelim. Kurabiyeleri izci kızlar sattığına göre sende izcilerin geleneksel pankek kahvaltısı için bilet satıyor olmalısın. Evet. | Open Subtitles | لو فتيات الكشافة يبيعون الكعك أنت تبيع تذاكر للإفطار السنوى أجل، إن بعت 100 تذكرة أخرى سأربح مسدس لعبة |
Bu boktan şeyi her köşe başında 6 dolara satılıyor. | Open Subtitles | إنهم يبيعون هذه التُراهات في كل زاوية، بـ 6 دولار |
Para dolu ayakkabı kutularından bir konteynır dolusu var, birinci sınıf malzeme satarlar - duyarlı biri mutlaka dahil olmalı. | Open Subtitles | انهم لديهم وعاء ملىء بالنقود فى صناديق الأحذية انهم يبيعون أجود أنواع المخدرات لابد أن يكون من بينهم شخص ماهر |
- Burada sosisli satmıyorlar. Açık tribün kapanalı iki sene oluyor. | Open Subtitles | إنهم لا يبيعون النقانق هنا إنهم تخلصوا من المقاعد منذ عامان |
Milyonlarca insana 60 dolarlık milyonlarca ayakkabı satıyorlar. | TED | إنهم يبيعون ملايين الأحذية لملايين الأشخاص ب 60 دولارًا. |
Size sahte bir kimlik ve sahte pasaport satıyorlar. | TED | سوف يبيعون لك هوية مزورة، جوازات سفر مزورة. |
Balon, dondurma, yiyecek satıyorlar. | Open Subtitles | انظري إليهم ، يبيعون البالونات والكريمة المثلجة ، وشطائر اللحم |
İçki ve silahları kızılderililere satıyorlar. | Open Subtitles | ثم يعودون و يبيعون الأسلحة و المشروب الى الهنود الحمر |
İyi iş. Değiş tokuş yapan yerlerde bu tür malzemelerden satıyorlar. | Open Subtitles | يبيعون هذه النوع من المادة في سوق الأغراض المستعملة |
Bu berbat deodorantı satıyorlar ve kimsenin arkasında yazılanları okumayacağını düşünüyorlar ama bana yutturamazlar. | Open Subtitles | يبيعون مزيل الروائح الرديء هذا و يعتقدون أنه لا أحد يقرأ الكتابة الصغيرة، لكنّي أفعل ذلك |
Öte yandan, ürünlerini bir pazarda satan çiftçiler her 1 doların doksan sentini eve götürüyorlar. | TED | وفي الجانب الآخر، يجني المزارعون الذين يبيعون سلعهم في أسواق المزارعين ما يقرب من 90 سنتًا من كل دولار. |
Bir gün, sokakta yürürken balık satan insanlar gördüm. | TED | في يومٍ ما، كنت أتجول في الشارع، ورأيت أناسا يبيعون السمك. |
Teröristler saldırıları karşılamak için sahte mal satıyor, sonra da şehirlerimize saldırıp hepimizi birer kurban yapıyorlar. | TED | الإرهابيون يبيعون المزورات لتمويل الهجمات، الهجوم على مدننا وجعلنا جميعاً ضحايا. |
Oysa Amerika'da marketlerde bile satılıyor. | Open Subtitles | يبيعون هؤلاء في الأسواق في أمريكا مع ذلك. |
Ve hasatlarını ürettiklerinde, üretim fazlasını... ...pazarlarda satarlar. | TED | وعند إنتاج محاصيلهم ، يبيعون الفائض في الأسواق. |
Bu şeyleri, kilosu 5.000 dolara kadar herhangi bir fiyata satıyorlardı. | TED | كانوا يبيعون هذه الأشياء مقابل أي شئ يتراوح بين ـ ٥,٠٠٠ دولار للكيلوغرام. |
Uyuşturucu sattıklarını bilmiyor muydun yani? | Open Subtitles | أكنت الوحيد الذي لم يعلم أنّهم كانوا يبيعون المخدرات؟ |
Yemekler kötü. Restoranlarda sattıkları tamamen pislik. | Open Subtitles | إن الطعام رديء انهم يبيعون الفضلات في المطاعم |
Baban ve diğerleri... pazarda satış yapıyorlardı. | Open Subtitles | أبوك والآخرون كانوا يبيعون البضائع في السوق |
Takım olarak çalışıyorlar, dışarı çıkıyorlar ve doktorlara ilaç satmak için uğraşıyorlar. | TED | يعملون في فرق ، يخرجون و يبيعون للأطباء و يحاولون جعلهم يشترون الأدوية إذن يمكننا أن ننظر و نرى كيف يبيعون هذه الأشياء |
Burayı Eğitim Dairesine satacaklar... ve ben de sokakta kalacağım. | Open Subtitles | سوف يبيعون المكان لهيئه التدريس .. ِ وسوف اكون في الشارع |
Görünüşe göre sınır şebekesinden aldıkları uyuşturucuları da satıyorlarmış. | Open Subtitles | على ما يبدو، كانوا يبيعون أيضاً المخدّرات لعصابات المخدرات التي على الحدود |
Champaran Motihari'e pek çok insan barakalarda çay satar, ve ortada olduğu gibi çay için limitli bir market vardır. | TED | في موتيهاري في تشاباران، هناك العديد من الناس الذين يبيعون الشاي في الأكشاك ويبدو واضحًا أن سوق الشاي محدود، |
Kapı kapı gezip onları satmaya çalışan zavallı adama acıdığını söylemişti. | Open Subtitles | قالت أنها تأسف على حال هؤلاء الرجال الذين أصبحوا يبيعون عبر طرق الأبواب |